“Açgözlülük, belki de hâlâ varlığını sürdüren bir dinsel gelenekten dolayı hemen hiç kimsenin itiraf etmeyi göze alamadığı bir güdüdür. Bu açmaz, açgözlülük özçıkar olarak ussallaştırılarak çözülmüştür. Burada izlenen mantık şudur: özçıkar insan doğasına yerleşmiş, biyolojik temele dayalı bir uğraştır, açgözlülüğe eşittir; öyleyse, açgözlülüğün kökeni insan doğasındadır ve açgözlülük kişiliklerin koşullandırdığı bir insan tutkusu değildir. QED.*”
* QED (Latince: quod erat demonstrandum): Öklit teoremlerinin sonuna eklenen bu kısaltma şu anlama gelmektedir: Kanıtlanması gereken de buydu.
“Gerçek odur ki insanlar, yalnızca yaşamlarını sürdürmek için gerekli olan, yalnızca iyi bir yaşamın maddi temelini sağlayan şeyleri arzulamazlar; kültürümüzde –ve tarihin benzer dönemlerinde– insanların çoğu açgözlüdür: daha çok yiyecek, içecek, ses, mal-mülk, güç ve ün açlığı içindedir, insanların açgözlülüğü bu nesnelerden biriyle ötekinden daha çok ilgili olabilir; bütün insanlarda ortak olarak bulunan yön, doymak bilmez olmaları, bu yüzden de hiçbir zaman kendilerini doymuş hissetmemeleridir. Açgözlülük, insandaki içgüdüsel olmayan tutkuların en güçlülerinden biridir ve açıkça, bedensel işlev bozukluğunun, içsel boşluğun, kişinin içinde bir merkezin bulunmamasının bir belirtisidir. Açgözlülük, Budist, Yahudi ve Hıristiyan ahlakında temel günahlardan biri olmasının yanı sıra tam olarak gelişememiş olmanın da hastalıklı bir dışa vurumudur.”
Bir tilki, gün doğarken gölgesine baktı ve şöyle dedi: "Bu gün öğle yemeğinde bir deve yiyeceğim."
Bütün sabah hayalini kurduğu o deveyi aradı.Ancak öğle vakti geldiğinde gölgesinin tekrar görünce dedi ki: " Bir fare de yeterli aslında."
“Uzman meslektaşlarının alay ve öfkesini üzerine çekerek beceriksiz, neredeyse arsız bir kabalıkla, yeteneğini ve ününü, küçük hesapçı, çoğu zaman avam bir açgözlülükle kazanabildiği kadar para kazanmak için kullanmanın yollarını arıyordu.”