Şimdiye kadar hiç kimseye söyleyemediklerini, hatta kendilerine bile itiraf edemedikleri şeylerini birbirilerine anlatıyordu bu iki yalnız insan, oysa birbirilerini doğru dürüst tanımıyorlardı bile. Fakat birinin yüreğinden kopan çığlık diğerinde karşılık buluyordu, çünkü onların acıları akrabaydı.
“Ben inanıyordum ki ne olursa olsun herkesin kalbinde iğne deliği kadar bile olsa kapanmamış bir yara vardı çünkü insan sağlam bir yürekle yaşayamazdı. Acılar, bizi ayakta tutar bizi kim olduğumuza inandırırdı.”
Birilerinin saçma iktidar mücadelesi yüzünden, insanlar bir-birilerine kavuşamıyor, acılar yaşanıyordu. İnsanların mutluluğu, iktidar oyunları arasında ne kadar zavallı hale geliyordu
"Bir gün anne çaylak kuşu, kızını yiyecek bulmaya göndermiş. Kızı gitmiş, bir süre sonra bir ördek yavrusuyla dönmüş. Anne çaylak, 'Çok iyi iş çıkardın, demiş. 'Ama söyle bana, sen üstüne çullanıp çocuğunu götürürken anne ördek ne dedi?' 'Hiçbir şey demedi,' demiş küçük çaylak. 'Yalnızca yürüyüp gitti.' 'O halde yavru ördeği geri götürmelisin,' demiş anne çaylak. 'Sessizliğin ardında uğursuzluk vardır.' Bunun üzerine yavru çaylak ördeği götürmüş ve bir civciv alıp gelmiş. 'Bu civcivin annesi ne yaptı?' diye sormuş yaşlı çaylak. 'Ağladı, deli gibi bağırıp çağırdı ve küfretti,' demiş küçük çaylak. 'O halde bu civcivi yiyebiliriz. Bağıran birinden korkmaya gerek yok,' demiş annesi.