a

Akaid

Müslümanlar olarak Kur'an'a nasıl yaklaşıyoruz?
Bugün Kur'an'ın pek çok Müslüman için yararlı olmayışının nedenleri, cinleri ve hayaletleri uzaklaştırmak için evlerinde tutmaları, muskalar içine yazıp boyunlarına asmaları ya da bu muskaları ıslatıp suyunu içmeleri ya da anlamını kavramadan bir ödül almayı bekleyerek okumalarıdır. Onlar artık Kur'an'dan hayatları için yol göstericilik yapmasını beklemiyorlar. Inançlarının, ahlaklarının, uygulamalarının ve davranış biçimlerinin nasıl olması gerektiğini, dost ve düşmanla olan ilişkilerde hangi ölçülerin gözetilmesi gerektiğini, kendilerinin ve çevrelerindeki insanların haklarının neler olduğunu öğrenmek için Kur'an'a danışmıyorlar artık. Neyin doğru, neyin yanlış olduğunu, kime itaat edip kime etmeyeceklerini, dostlarının ve düşmanlarının kimler olduğunu, saygının, iyilik ve faydanın nerede, utancın eksiklik ve kaybın nerede olduğunu ona sormuyorlar. Biz müslümanlar, bu önemli soruların cevabını Kur'an'da aramaktan vazgeçtik artık. Onun yerine kafirlere, putperestlere, yanlış yola sapmış bencil insanlara, hatta kendi bencil egomuza soruyor ve onlar ne derse onu yapıyoruz. Allah'ı önemsemeyen ve diğerlerinin öğütlerini tutanlara ne olduysa bize de o oldu. Şimdi dünyanın her yerinde ektiklerimizi biçiyoruz- Filistin'de, Orta Doğu'da, Pakis- tan'da, Endonezya'da ve daha başka pek çok yerde.
Allah, şerri murad eder mi?
Allah şerri murad eder mi?! Allah günahı diler mi?! Allah çirkinliği, haramı murad eder mi?!" Biz de "Evet, eder!" diyoruz. Cenab-ı Hakk'ın muradı, dilemesi başka şeydir, rızası başka şeydir. Her şey Cenâb-ı Hakk'ın dilemesiyle oluyor ama O (c.c) murad ettiği şeylerin bir kısmından razıdır, bir kısmına rızası yoktur. İmana rızası vardır, küfre rızası yoktur. Küfrü dileyen de O'dur, günahı dileyen de O'dur. Dilemezse olmaz. Peki, bunları niye diliyor? Çünkü bizi imtihan ediyor. İnsana bir yol açmış Cenab-ı Hakk. İnsanı bir yol ayrımına bırakmış, irâdesine de bir ket vurmamış, engel koymamış. Sen istediğini dile, ben sana istediğini vereceğim, dilediğin şeyi hayata geçirme imkânını sana vereceğim, küfür de istesen iman da istesen bunu işlemeni sana nasip edeceğim, demiş:
Reklam
Kelime-i şehâdet:
“Bunun manası gerçekten ibadet edilmeyi hak eden yalnız ve yalnız Allah’tır demektir. Bu ifade ile Allah’tan başka kendisine ibadet olunan her bir ilâh reddedilmektedir. “Allah’tan başka” ifadesi de ibadetin yalnızca yüce Allah’a yapılması gerektiğini, mülkünde O’nun hiçbir ortağının bulunmadığı gibi ibadetinde de O’nun herhangi bir ortağının bulunmadığını ortaya koymaktadır.” •Şerhu Selaseti’l Usul/Dinde Üç Temel Esas ve Delilleri, İbn Useymin #tercüme #pdf
Soru:
Kader meselesinde duaların yeri nedir? Dualarımız kaderimizi değiştirmiş mi oluyor? Sadaka belayı defeder mi? Yani amellerimiz, isteklerimiz kaderlerimizi değiştirir mi? Cevap: Değiştirmez. Kaderimiz bellidir. Muallak olan kısmı bizim irådemizi ne yönde kullanacağımıza bağlı olarak tahakkuk ediyor. Cenâb-ı Hakk bunu biliyor mu? Tabii ki biliyor. O bize göre muallak, Cenâb-ı Hakk onun nasıl tahakkuk edeceğini biliyor, biz bilmiyoruz. Bizim tercihimiz hangi yönde olursa Cenâb-ı Hakk onu o şekilde yaratıyor ama bizim tercihimizin hangi yönde olacağını da biliyor. Meşhur bir misaldir: Yahudi'nin biri Hz. Ali (r.a)'a gelmiş, elinde bir lokma var. Demiş ki, "Bu benim nasibim mi, değil mi?" Hz. Ali (r.a), nasibin dese adam yere atacak yemeyecek. Nasibin değil dese ağzına atıp yiyecek. Hz. Ali (r.a) ona "Yersen nasibin, yemezsen değil" diye cevap vermiş. Dilimizde bir söz var: "Yersen yoğurt, içersen ayran". Dolayısıyla muallak kısmını, Cenâb-ı Hakk tercihlerimize bırakmış ama tercihlerimizi hangi yönde kullanacağımızı biliyor. Dolayısıyla bu muallaklık bize göredir, Cenâb-ı Hakk'a göre değildir. O, neyin nasıl olacağını biliyor.
Yüce Allah’a teslim olmak (İslâm) iki türlüdür:
1- Kevnî teslimiyet: Bu, yüce Allah’ın kevnî hükümlerine teslim olmaktır. Bu göklerde ve yerde bulunan mü’miniyle, kâfiriyle, iyisiyle, kötüsüyle bütün insanlar için geneldir. Herhangi bir kimsenin böyle bir teslimiyete karşı büyüklenmesi, baş kaldırması mümkün değildir. •Şerhu Selaseti’l Usul/Dinde Üç Temel Esas ve Delilleri, İbn Useymin #tercüme #pdf
Bilmelisin ki, bir mü'min yüzbin kadınla zina etse, yüzbin müslümanı öldürse veya yüzbin fıçı içki içse de bunları meşru görmedikçe imandan çıkmaz. Tıpkı bir kafir, bütün hayır ve ibadetleri yerine getirse de Allah'a inanmadıkça küfürden çıkmadığı gibi. İşte mü'min de böyledir; Allah'a inandıkça bütün günahları işlese de imandan çıkmaz. Bu anlattıklarımız işin akıl ve nazar yönüdür. {Nakil yönüne gelince}: Allah Teâlâ, fısk, fücur ve günahla meşgul olan müminleri tövbeye davet ederken onları "müminler" diye anmıştır. Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: "Ey iman edenler! Allah Teâlâ’ya içtenlikle tövbe edin."(1) Eğer bu kimseler günahlarından dolayı kafir olsaydılar, Allah Teâlâ onları ‘müminler’ diye isimlendirmez ve "Ey kafirler! Allah Teâlâ’ya tövbe edin" derdi. Bir başka ayet-i kerimede Allah Teâlâ, "Ey müminler, hep birlikte tövbe ediniz!" Buyurmaktadır.(2) Burada da onlara "Ey kafirler!" dememiştir. Aynı şekilde Âdem {a.s} cennete girdiği zaman Allah Teâlâ ona malum ağaca yanaşmayı yasaklamıştı. Fakat Âdem {a.s} o ağacın yemişinden yiyince Allah Teâlâ "Âdem, Rabbine isyan etti ve yolunu şaşırdı" buyurdu.(3) "Âdem Rabbine küfretti" demedi.
(1) Tahrim: 8 (2) Nur: 31 (3)Taha: 121Kitabı okudu
Reklam
218 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.