a

Antropoloji

Slocum makalesinde, antropologların bilginin de antropolojisini yapmalarının gerektiğinden bahisle, "peki o sırada kadınlar ne yapıyorlardı" sorusunu sorabilmek için antropolog olmanın yetmediğini, feminist de olmanın gerektiğini söylüyordu. Ona göre, yüz yıllık antropoloji geleneğinde kadınlar var olmasına vardılar ama erkeklerin yaptıklarından pek de farklı bir şey yapmamışlardı. Çünkü farklı sorular, ancak farklı bir öznelik konumundan, feminist bilinçle sorulabilirdi.
"eril körlük"
Viktoryen kadın algısının da yardımıyla önce saha araştırmalarına "empatik", "sevecen" ve "duyarlı" asistanlar olarak alınan kadınlar, İkinci Dünya Savaşı'nı takip eden dönem boyunca kadın hareketinin kazandığı ivme sayesinde "asıl" antropolog olarak da görev almaya başladılar. Böylece, daha önce sadece erkek antropologların gittiği coğrafyalarda onların görmediği, gözardı ettiği, önemsizleştirdiği veya erişemediği, "kadınsı" olarak kodlanan alanlan gözlemleme şansı yakalayan kadın antropologlar, aslında onca saygın çalışmanın nasıl da ciddi eksiklikler barındırmakta olduğunu fark ettiler. Henrietta Moore (1988), erken antropoloji literatüründeki bu kadınsı alanları önemizleştirme sorunundan "eril körlük" diye bahseder. Eril körlük , antropologların kendi erkek-egemen değer yargılarını araştırmalarına yansıtmalarından ibaretti. Buna göre kadınlara kıyasla erkekler çok daha akılcıydı ve haliyle bilgi kaynağı olarak çok daha güvenilirdiler. Antropolojinin "kurucu babalarından" Bronislaw Malinowski, bu yüzden disiplinini, "erkeğin kadını kuşattığı araştırma alanı" olarak tanımlar (Moore 1988: 1).
Reklam
Türk ve Arap İslamı
Mahmood, insanın failliğini direniş, güç ya da baskı alanlarının dışında da görebilmek ve okuyabilmek gerektiğini ifade eder. Ona göre faillik, "tarihsel olarak belirleyici baskı mekanizmalarının mümkün kıldığı ve yarattığı hareket kapasitesidir" (2005: 27). Dolayısıyla, Mısır bağlamına bu kuramsal çerçeveyi oturtarak, anlam ve etkileri hegemonik normların mantığı içinde anlaşılamayan faillik hallerini anlamaya çalışır. Örneğin, onlarca yıldır feministlerin tartışageldiği, İslami bir kavram olan "haya" mefhumunu inceler. Ancak bunu izah etmeden önce küçük bir not düşmek isterim: Arap dünyasında haya, özellikle kadınların dindarlığıyla ilgili bir kavram olarak tartışılır. Türkiye'de olduğu gibi, bir dindarlık erdemi olarak, üstelik Hz. Osman örneğiyle sunulmasına pek sık rastlanmaz. Bu sebeple, Arap dünyas!_referansını takip eden araştırmacılarca haya kavramı, İslami kültürün kadın cinselliğini bastırma ve kontrol etme yöntemlerinden biri olarak görülmüştür.
Tanıdık bir isim gördük Levent hocamıza selamlar
Mekanın cinsiyetine ilişkin (maalesef yine antropoloji dışından) bir başka kaynak kitap, Levent Şentürk'ün Kuir Mekan'ıdır (2015). Mimari ile sosyal bilim arasında duran bu kitap aynı zamanda akademik literatürün dışına çıkan deneysel tarzıyla da ilham verici bir çalışma.
Toplumlara göre sesin seviyesi
Arap kültüründe yüksek sesle konuşmak güç ve samimiyeti, Almanlarda ise özgüveni ifade ederken Filipinliler ve Japonlar alçak sesle konuşmayı görgü kuralları ve özdenetim ile ilişkilendirir.
Vayyy be
Hesaplamalara göre diğer memeliler gibi günümüzün %40'ını buna ayırmak zorunda kalırdık. Konuşma ve dedikodu bu yüzdeyi azalttığı için 150 kişilik gruplar kurması mümkün insanoğlunu.
Reklam
843 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.