"Bu madalyon iki yıldır boynundaydı. İçinde Mustafa Kemal'in resmi vardı. O'nun Samsun'a çıkarak Milli Mücadele'yi bașlattığı haberine yer veren bir Fransız gazetesinden kesmişti."
Mustafa Kemal de verandadan o merdivenlere geliyor. Paşa’yla merdivende karşılaşıyorlar. O, merdivenin üst basamağında, Latife teyzem de aşağıda. Latife teyzem merdivenlerden yukarı çıkarken, Paşa da aşağı iniyor. “Paşam, evimize hoş geldiniz. Şeref verdiniz. Verin elinizi öpeyim.” diyor. Paşa, “Rica ederim Küçük hanım. Ben sizin elinizi öpeyim. Ben el öptürmem ama hanımların eli öpülür.” diyor ve kalpağını çıkarıp Latife teyzemin elini öpüyor. O an Latife teyzem, daha sonra Halid Ziya’ya yazdığı bir mektubunda belirttiği gibi, “Altın bir hare ve bir çift masmavi göz görebildim.” diyor. Büyük aşk o an başlıyor.
Soyadı kanunu çıktıktan sonra Latife teyzem ‘Türk’ veya babasının almak istediği ‘Uşşaklı’ soyadını istiyor. Kimse onaylamayınca evraklar Paşa’nın önüne geliyor. Paşa “Ne soyadı alıyorlar?” diyor. “Muammer Bey Uşşaklı soyadını alıyor.” diyorlar. Bu sefer “Latife hanım ne soyadını alıyor?” diye soruyor. “Efendim o da ya ‘Türk’ ya da babasının soyadını almak istiyor, onay veriyor musunuz?” diyorlar Paşa gülüyor ve diyor ki “Tamam, Muammer Bey ve ailesi Uşşaklı soyadını alabilir ama getirin Latife Hanım’ın kağıtlarını.” Getiriyorlar, Uşşaklı’nın üzerini çiziyor, kendi el yazısı ile Uşakki yazıyor. Ona ancak ‘Uşşaki’ soyadı yakışır.”demiş ve eklemiş “Bilir misiniz çocuklar Uşakki ne demek?” diye sormuş. “Âşıklardan gelen, demektir.” demiş.
O mavi gözlü bir devdi,
Minnacık bir kadın sevdi,
Kadının hayali minnacık bir evdi,
Bahçesinde ebruli,
hanımeli,
açan bir ev.
Bir dev gibi seviyordu dev.
Ve elleri öyle büyük işler için
hazırlanmıştı ki devin,
yapamazdı yapısını,
yapamazdı kapısını,
bahçesinde ebruli,
hanımeli,
açan evin.
Nazım Hikmet