İdrakim öyle zayıf, ümidim öyle cılız ki, hayallerim bile eskiden mücevher kutusu parıltısında gülümseven bütün tutkularımın üzerine kara çizgiler çekmekte...
Çocukluğumdan beri okuduğum kitaplar, dünyayı tanımama yaramadığı gibi ona düpedüz yabancı kalmama neden olmuştu. Kitap okuya okuya gerçeklikten uzaklaştığımı ya da hakikatı ezip büzüp kendi dar parametrelerime uygun hale getirdiğimi keşfettim ki o da aynı yere çıkıyordu. İnsan bir manzaraya bakar ve tadını çıkarır, değil mi, yok ben öyle yapmazdım, manzarayı anlatan yazıları okuyordum. Aşk üzerine okumayı, aşkı yaşamaya yeğliyordum. Acıyı deneyimlemektense onunla ilgili okumalar yapmayı tercih ediyordum. Ve bu zaafiyetimi örtebilmek için bilgiyi, bana yakınlaşmaya cüret edenlere karşı bir kamçı olarak kullanıyordum.