İçinde kabarıp duran bir soru vardı, pandülün vurması gibi bir sözcüktü bu: Neden, neden, neden, neden? Tanrı ona neden bunu reva görmüştü? Çok mu günah işlemişti?
Sözün özü, doğru olduğunu bildiğim şeyi yapamayacak kadar korkaktım; tıpkı daha önce yanlış olduğunu bildiğim şeyi yapmaktan kaçınamayacak kadar korkak olduğum gibi.