Babası Kerküklü Arif Hikmet Bey, annesi Erbilli Sare Hanım. Daha iki yaşındayken kendi ifadesi ile Sare, Serohan, Zehrahan, Zörehan olarak da çağrılan annesini kaybeder.
Ailesi ve kendisiyle ilgili Ref i k Durbaş'a konuşurken ba basının Kürt olmadığını, rivayete göre Rumeli'den Kerkük'e geldiklerini, anasının ise Kürt olduğunu anlatır. Anası, yedi 14 kardeşin tek bacısıymış ve yedi dayısıda ünlü lngiliz casusu l. .aw r ence'ın kiralık katillerince öldürülmüş.
lş soy sop meselesine gelince "Soyumla değil, ancak halkımla öğünebilirim..
Ahmed Arif'in hayatından kesitler bulunan, kım olduğunu anlmk isteyenler için, hemşiresi".
Şeyhmus Diken'nin kaleminden kısa bir kıtap olsada içi dolu siire sevdalı bır gönül adamının hayatına dokunan kısmını okuduk..
Şeyhmus Diken’in İletişim Yayınlarından çıkan kitabı “Ahmet Arif - Abisi Olmak Halkının” adını taşıyor. Şeyhmus Diken, anıların izini sürerek, şairin hem yaşamında, hem şiirinde çocukluktan yetişkinliğe, Siverek’ten Afyon’a, Ankara’ya; mahpusluktan aşklara, kadim dostluklardan namus işçiliğine, eşsiz bir yolculuğa çıkarıyor okuru. Her satırına sevgi, saygı, insan sıcaklığı, Anadolu sevdası, halkların kardeşliği sinmiş.
Böyle birbirinden değerli şair ve yazar hemşehrilerimin olması beni gururlandırıyor.
"Kolay iş değil Ahmed Arif gibi bir şairin çağımızda yetişmesi. Diyarbakır büyük kültürlerin buluşma yeridir, kavşağıdır, bileşimidir. Ahmed Arif'in sesi, sözü bütün Anadolu, Mezopotamya ses ve sözlerinin harmanıdır."
(S:32)kıtapdan buyurun
“Yıllarca her sabah, bana dayatılan bu hayatta bir kırılma yaratmam gerektiğini düşünmüştüm, ama hiçbir zaman bir şey yapabilecek kudreti kendimde bulamamıştım. Uzun yıllar süresince, her defasında kesintisiz bir gerginlikle, hem de isteğim dışında bu yolu yürümeye zorlanmıştım, fakat sonunda bunu ansızın değiştirebilecek gücü kendimde buldum ve geriye dönmeyi başardım. Lakin böyle bir geri dönüş, ancak duygu ve düşüncelerin doruk noktasındayken olur, bu öyle bir andır ki, kişi ya bu geri dönüşü gerçekleştirecektir ya da artık kendini öldürmekten başka çare görmeyecektir; her şeyi göze alabilen insanın hali onun en yoğun ve ölümcül anıdır, tıpkı benim o zamanlar içinde bulunduğum durum gibi. Hayat kurtarıcı böyle bir anda, ya her şeye karşı koymalıyız ya da yok olmayı seçmeliyiz. Ben kendimde her şeye karşı koyma gücünü bulabildim.”
Yaşamımız boyunca kendimizi keşfetmeye çalışıyoruz, sonunda zihin gücümüzün sınırına gelince de pes ediyoruz. Çabalarımız tam bir hayal kırıklığı ve mutlak bir ölümcül depresyonla son buluyor.
Hepsi, hepsi de acı çekmeyi sever, çünkü acıda yaşamı, sevgiliyi daha çok hissederler, çünkü bilirler ki, "insan bu dünyada sadece acı sayesinde gerçekten sever" ve onlar da bunu ister, her şeyden çok bunu! Bu onların en güçlü varoluş kanıtıdır: Cogito ergo sum, düşünüyorum, öyleyse varım
yerine şunu koyarlar: "Acı çekiyorwn, öyleyse varım. " Bu "varım" Dostoyevski'de ve yarattığı bütün kişiliklerde yaşamın en büyük zaferidiı: