Profil
Irkçılıktan bahseden politikacılara gülüyorum (hele bir tanesi, hatırlarsınız, antropoloji bilimini ırkçılık sanmıştı!). Bu durum çağımızın en büyük hastalığıdır ve maalesef popüler demokrasinin bir ürünüdür. Bu hastalıktan kurtuluşun yolunu ise ne yazık ki göremiyorum, zira cahil, demokratik yöntemlerle kendisinden daha cahil olanları sürekli iktidara taşımaktadır.
Her şeyden önce “inanmaya'’ programlı bir toplumuz. Annemize babamıza inanırız, öğretmenimize inanırız, devlet büyüklerimize inanırız, din kitaplarına inanırız… inanırız da inanırız. Bu inançlarımızın bazıları çok derin ve köklüdür. .... İnanmak rahatlık verir. Ama aynı zamanda da rehavet verir. Problemi olmadığına veya problemlerini kendi çözemeyeceğine inanan bir adamın rahatlığını bir düşününüz. Halbuki her şeyin kuşkulu olduğunu düşünen bir insan rahat yüzü görmez. Gelgelelim araştırıcılar da işte bu “rahatsız” insanlar arasından çıkar.
Reklam
Fabrika yapmak isteyen politikacı, en önemli fabrika olan insan fabrikalarını, yani okulları unuttu. En önemli öğretmen türü olan ilkokul öğretmenleri ve onlardan sonraki en önemli öğretmenler olan ortaöğretim öğretmenleri tamamen ihmal edildi ve öğretmen iş dilenen bir zavallı haline düşürüldü. Bu suç, yalnız Türkiye çapında değil insanlık çapında affı mümkün olmayan bir suçtur ve Hasan-Ali Yücel’den sonraki tüm eğitim yöneticilerimiz bu suçun ortaklarıdır. Gelecek, kendilerine topluca lânet edecektir.
Türkiye’deki ailelerin ezici çoğunluğu hâlâ otoriter pederşahi aileler olup böyle ailelerde çocuğa birey olarak değer verilmez. Çocuk yavru olarak sevilir ve kollanır, ama kendisine bir birey olarak saygı duyulmaz. Bu kendi aklını ve gözlemlerini kullanamayan (yani aptal) bireyler oluşturduğu gibi, bu bireyleri aynı zamanda karamsar da yapar.
Reklam
"Egemenlik, kayıtsız ve şartsız milletindir!"
Hiçbir zaman çıkamayacaksınız..
"Türkler bizim istilacı olduğumuzu biliyorlar. Önce çeteler çıktı karşımıza. Şimdi ordu ile dövüşüyoruz. Yarın bütün Türklerle karşı karşıya kalacağız. Çünkü yalnız dini değil, milli duyguları olduğunu da gösterdiler. Bütün Türklerle hiçbir zaman başa çıkamayız."
Şu Çılgın Türkler
Ölümle köşe kapmaca oynayan bu insanları ölümden ya da ölümü bunlardan uzak tutan bu neşe miydi, neydi?
Sayfa 315Kitabı okudu
Her şeyden önce “inanmaya'’ programlı bir toplumuz. Annemize babamıza inanırız, öğretmenimize inanırız, devlet büyüklerimize inanırız, din kitaplarına inanırız… inanırız da inanırız. Bu inançlarımızın bazıları çok derin ve köklüdür. Meselâ anneye inanmak, doğal seçmenin ortaya çıkardığı kalıtımsal bir özelliktir: Yavrunun hayatta kalmasını sağlar. Babaya inanç, taa avcı olduğumuz kaba taş devrinden bize miras kalan bir özelliğimizdir. Onun da hayatta kalmamıza katkısı vardır. Dine inanç, ilkel toplumların sosyal çimentolarından biridir. Çevresinde toplanılan bir düzen yaratır. İnanmak rahatlık verir.Ama aynı zamanda da rehavet verir. Problemi olmadığına veya problemlerini kendi çözemeyeceğine inanan bir adamın rahatlığını bir düşününüz. Halbuki her şeyin kuşkulu olduğunu düşünen bir insan rahat yüzü görmez. Gelgelelim araştırıcılar da işte bu “rahatsız” insanlar arasından çıkar.
158 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.