“Tanrı’nın kendimizi öldürmemizi bile yasakladığı göz önünde tutulursa, birbirimizi nasıl boğazlıcağımızın kararını ilahî bir merci olmadan, yalnızca insanlara bırakabilir miyiz?”
Cezada prensip, " Kısasta hayat vardır" kutsal ilkesi ve suçsuz bir kişiyi öldüren bütün insanları öldürmüş , dirilten bütün insanları diriltmiş gibidir " ölçüsüdür. Kurallar kesin ve keskindir. Çünkü: toplum böylece ayakta durabilir, kokuşup çürümekten kurtulur..
Kendini bu hüznün nöbetine kaptırmıştı ve birkaç saat içinde insan onun içindeki şeytanın ayaklanıp harekete geçmesini bekleyebilirdi. Charley Furuseth' i anımsadım ve materyalistin materyalistliğinden ötürü daima çekeceği bir ceza olduğunu anladım.
İnsanları ya okşayacaksın ya da ortadan kaldıracaksın; Çünkü vereceğin ceza hafif olursa, adam senden intikamını alır, ama ağır bir ceza verirsen artık başını kaldıramaz. Kısacası insanlara vereceğin ceza, intikamını alır diye korkmayacağım bir ceza olmalıdır.
Ceza görmekte kişiyi arındıran bir şey vardı. İnsanın adil bir tanrıya yönelttiği dua, "Günahlarımızı bağışla," değil de, "Hatalarımız için bize ceza yolla," olmalıydı.
Korku cezadan çok daha beterdir, çünkü ceza bellidir, ağır da olsa, hafifi de, hiçbir zaman belirsizliğin dehşeti kadar, o sonsuz gerilimin ürkütücülüğü kadar kötü değildir.