“Balıkların çoğu yaşlandıkları zaman ömürlerini boşu boşuna geçirdiklerinden yakınırlar. Sürekli sızlanır, lanet okur, her şeyden şikayet ederler. Ben bilmek istiyorum; gerçekten de yaşamak dediğimiz şey şu bir avuç yerde yaşlanıncaya kadar dolaşıp durmaktan mı ibaret; yoksa dünyada başka şekilde yaşamak da mümkün mü?”
“- Yavrucuğum, ırmağın başı, sonu olmaz ki. İşte hepsi bu kadar. Irmak hep akar durur ve hiçbir yere de varmaz.
- Ama anneciğim, her şeyin bir sonu olmaz mı? Gece sona erer, gündüz sona erer, ay öyle, yıl öyle...”
Çok uzaklarda göl görünüyordu.
Nasıl da sessiz ve tek başına öylece uzanıyordu.
“Ben öldüğümde böyle olacak demek,” diye düşündü Ördek.
“Göl tek başına kalacak. Bensiz.”
Artık bir çekirdek değildim kendi içimde büyümüş ortadan kaybolmuş başka bir şeye dönüşmüştüm. Elbette çekirdek olduğum sıralarda tam gelişmiş bir çekirdektim ve daha fazla büyüyemez ya da hareket edemezdim. Oysa şimdi bir ağaç olmak üzereyken tümüyle eksik bir ağaçtım, yine de büyümek ve hareket etmek için çok fazla yerim vardı. Tamamlanmış bir çekirdekle tamamlanmamış bir ağaç arasında ne farkı olduğunu düşündüğümde, tamamlanmış bir çekirdeğin bir sona ulaştığını, şayet değişmezse çürüyeceğini, oysa tamamlanmamış bir ağacın harika bir geleceği olduğunu anladım. Her şey saniyeler içinde değişiyor, bu değişiklikler üst üste alıp dikkatle ölçüldüğünde bir de bakıyorsunuz artık o şey, eskiden olduğundan başka bir şey olmuş.
İşte böyle evladım. Bebekken sırtın üşümesin istedim, ördüm. Yaşlanınca da elimin sıcaklığı sırtında olsun istiyorum. İşte böyle, hayat dediğin iki yelek arası mesafe.