d

Din Felsefesi

2 member
Îslam 'da îdeolojî olarak bilimsel bir uzmanlaşma söz konusu değildir. Tersine, öğretinin bir kültür olarak değil bir iman olarak hissedilmesi söz konusudur
Kısaca, pratik düzeyde, önceden takdir edilme ile insanın özgürlüğü arasında, hidayetle dalâlet arasında, rahmetle gazab arasında hiçbir çelişki yoktur. İnsanlar hangi gruba ait oluklarını bilmezler, dolayısıyla seçim yapmakta özgürdürler. Günlük hayatlarının fiilî akışında özgürlüğe sahip olduklarını sadece kabul etmekle kalmazlar, fakat aynı zamanda yaptıkları şeylerin çoğunda bunun böyle olduğunu iddia ederler. İslâm'ın bu konudaki iddiası şudur: Allah onları, sadece kendilerinin olduklarını iddia ettikleri seçimlerinden dolayı, rahmetiyle sorumlu tutacaktır. Onları kendileri için imkânsız olan şeyden dolayı hesaba çekmeyecektir. İnsanlar tüm iddiaları terk etse bile -ki bu kesinlikle İslâm'ın anlamı, yani Hakk'a teslim olmaktır- nebevî modeli uygulamaya koymak için yine de her türlü çabayı göstermek zorundadırlar. İslâmî "kadercilik" hiçbir anlamda tembelliği ya da inisiyatif kullanmamayı teşvik etmez. Tam tersine, gayret ve mücadele ister. Ama o, gayreti, bu dünyaya doğru değil, gelecek dünyaya doğru yönlendirir; dağılmaya ve şirk'e doğru değil, bütünlüğe ve tevhid'e doğru.
Sayfa 298Kitabı okudu
Reklam
Hidayetin Allah'a atfedilmesi köklü problemler ortaya çıkarır. Geleneksel İslâmi öğretimde, bu problemler normal olarak çetin ancak çok ileri düzeydeki bilgi araştırıcılarına bırakılır. İnsanların çoğu, iyi ve merhametli olduğu söylenen bir Tanrı'nın nasıl olup da insanları dalâlete düşürebileceğini anlamakta güçlüklerle karşılaşırlar(...)Hidayet ve dalâlet meselesiyle bağlantısı bulunan konuları önyargısız bir şekilde anlamak için, Allah'ı, salt kendi doğru-yanlış ölçütlerimizle değerlendirme yoluna giden alışılmış eğilimleri bir kenara bırakmakta yarar vardır; ki bunlar normal olarak zamanın ruhuyla tanımlanan ölçütlerdir.İnsanların Allah hakkındaki fikirlerine ilişkin temel İslâmî görüş sade bir şekilde şöyle ifad edilebilir: Biz Allah'ı kendi ışığımızla değerlendiremeyiz; zira Allah kendi münezzehliği ve bambaşkalığı içinde bizim anlama kabiliyetlerimizin sonsuzca ötesindedir. Bunun yerine, bi zim, Allah'ın kıstaslarıyla değerlendirilmek durumunda olduğumuzu kabul etmemiz gerekir; çünkü O bütün âlemin Yaratan'ı ve Rabbidir. Müslümanlara göre, Allah'ın insanlar için koyduğu kıstaslar önce Kur'ân'da, sonra da Hadis'te bulunur. Bununla birlikte, Allah'ın münezzehliğinin tam olarak anlamayı engellediğini ifade etmekle esrarengizliğe sığınmıyoruz, ve sadece Müslümanların sorgulamadan kabul etmeleri gerektiğini söylüyoruz. Anlama peşinde olmak güzel bir şeydir; yeter ki kendi sınırlarınızı bilin, ve yeter ki cevap için doğru kaynaklara gidin. "Evlere kapılarından girin" (2:189)
Sayfa 290Kitabı okudu
Kur'ân, dalâleti açıkça bizzat Allah'a atfeder. Sadece beş âyette dalâleti doğrudan doğruya Şeytan'a atfeder; ama otuzdan fazla âyette saptırma fiilinin öznesi olarak Allah'ı gösterir.(...)Dalâletin bu şekilde Allah'a atfedilmesini yorumlama konusunda, Allah açısından neyin uygun, neyin uygun olmadığına ilişkin fikirlerini korumak için, Müslüman mütekellimler sürekli sıkıntı içinde olagelmişlerdir. Açıkça, onlar insanların şüpheleri karşısında Allah'ın savunulması gerektiği hissi içindeydiler, veya belki de Allah'ın tam da söylediği şeyi kasdetmediği duygusunu taşıyorlardı; zira O'nun sözleri kendi ahlâk anlayışlarına ters düşüyordu. Ama klasik döneme ait çok sayıda düşünür, Kur'ân'ın söylediğini olduğu gibi kabul etmekte hiçbir sıkıntı hissetmemişlerdir. Hatta onlar Dalâlete Düşüren (el-Mudill)'in Hidayete Erdiren (el-Hâdî) gibi, Allah'ın bir ismi olduğu sonucunu bile çıkarmışlardır. Şüphesiz bu konu hassas kelâmî meseleler ortaya çıkarmaktadır(...)
Sayfa 284Kitabı okudu
şeytan şeytan şeytan...
Kur'an'ın Şeytan'a, Allah'ın düşmanı olduğunu ima etmekle birlikte -zira kâfirlere Allah'ın düşmanları' der- asla Allah'ın düşmanı olarak atıfta bu lunmamış olması oldukça anlamlıdır. Ama Kur'ân, Şeytan'a, kolaylıkla Allah'ın düşmanı diyebilirdi; zira Kur'ân ona sık sık 'insanların düşmanı' der. Bu durum, Kur'ân'ın, daha önce tartıştığı mız bir hususa işaret etmekte olduğunu akla getirmektedir. Her ne kadar İblis Allah'a itaatsizlik etmiş olsa da, iyi ile kötü arasındaki seçimi mümkün hale getirmek sûretiyle o hâlâ Allah'ın işini yapmaktadır.
Sayfa 282Kitabı okudu
(...)'in ayırdığı cümleler nasıl uzlaştırılır?
Herkes kendinden sorumludur. Ne Allah, ne peygamberler, ve ne de başka bir kimse onların eylemleri için sorumluluk yüklenir.(...)Her ne kadar insanın özgür seçimi çok gerçek ve insanlar için nihaî bir önemi haiz olsa da, son tahlil de, her bir bireye neyin takdir edildiğini belirleyen Hakk'ın bizzat kendisidir.
Sayfa 288Kitabı okudu
Reklam
662 öğeden 561 ile 570 arasındakiler gösteriliyor.