1- Düğünler, zengin ve fakir ayırmadan mümkün olacak en kalabalık çevrenin davet edildiği bir düğün olmalıdır.
2- Düğünlerde erkeklerle kadınlar asla bir arada bulunmamalıdır. Perde vesaire ile ayrılmış tek bir salonda değil de ayrı ayrı mekânlarda bulunmalıdırlar.
3- Alkol ve müzik gibi haramlar düğünlerde bulunmamalıdır.
4- Bir kör taklit uğruna abartılı masraflar yapılmamalıdır.
5- Yemek vermek Sünnet tendir. Herkes kendi takatine uygun bir yemek ikram etmelidir. Etli bir yemek olması daha uygun olur.
6- Erkek, bayanların arasına; bayan, erkeklerin arasına girerek fotoğraf çektirme gibi bahanelerle teşhircilik yapmamalıdır.
7- Gelinlik, çiçek ve benzeri batı taklitçiliğine kaçılmamalıdır.
8- Düğünlerde cuma vaazı gibi vaazların yapılması gerekmez. Önemli olan tebrikleşmek ve ilan etmiş olmaktır. Dinlenmeyecek bir Kur'an tilaveti bile gereksizdir. Düğünlerde cihat marşlarının okunması bile uygun olmaz. Damat ile gelinin akrabalarının ülfeti, ilanın geniş tutulması daha doğrudur.
Ülkemizin bazı bölgelerinde şöyle bir adet var: Biri düğünde bir şey takınca o borç gibi verilip karşı taraf da zamanı geldiğinde aynısını borcunu öder gibi geri takar. Bu doğru bir adet değildir. Herkes maddi manevi aynı durumda değil ki böyle bir adet doğru olsun. İşte ihsan meselesini anladığımız zaman bu tip arızaları da anlamış oluruz.
İnsanın bir düğün için hayatının uzun bölümünü heba etmesini anlayamıyorum. Bir gelinlik, bir damatlık almak için günlerce mağaza mağaza dolaşılmasını anlayamıyorum. Bu kadar derdimiz, ümmetin bu kadar sıkıntısı ve kişisel anlamda oldukça fazla problemimiz varken bu tarz meselelere bu kadar zaman ayırabilmek anlaşılır gibi değil.
Yolda köylünün biri, gelinin önüne bir koç çıkardı... Adam koçuna kıymıştı. Ancak geline bahşiş değildi. Şartlı olarak gelinin olabilecekti. Geleneğe göre gelinin koçu alabilmesinin şartı; attan eğilip koçu havaya kaldırmasıydı. Kızlar güreş tutmazdı ama gelin kızların gücü de böyle denenirdi. Gelin kendisi atın üzerindeyken koçun ayaklarını yerden kesecek kadar kaldırırsa koç kendisine hibe edilirdi. Bunu yapmayı dener de koçu kaldıramazsa, koç sahibine kaldığı gibi sağdıç koçun bedelini sahibine iddiayı kaybetmenin karşılığı olarak öderdi. Gelin koçu kaldırmayı denemeyince de sağdıç, koç sahibine bir bahşiş verir ve yola devam ederlerdi.