Peygamber efendimiz (sas) Hira'da yalnız başına kalıyor, günlerce oradan ayrılmıyordu. Küfrün karanlığından uzaklaşarak tefekkür ediyor, câhiliye adetlerini asla benimsemiyordu. İnsanları değil; âdetlerini/davranışlarını/yaşantı biçimlerini hoş görmüyordu, bir eksiklik/bir yanlışlık vardı. İnsanlardan uzaklaşarak kendini dinliyor, içinden gelen sese kulak vererek ruhunu aydınlatmaya çalışıyordu. Zor zamanlar güçlü insanlar doğurur ve Efendimiz (sas) Hira'da küfrü aydınlatacak nûr'a gark oluyordu. O kâinata gönderilen son Peygamber olarak Hira'dan ayrılıyordu. İlk emir "Oku! Yaratan Rabbinin adıyla oku!" Bu bir müjdeydi kâinata, kurtuluş arayışı içerisindeki insanlara yolun en güzeli sunulmuştu artık. Kurtuluş; Allah'ı Rab, Muhammed (sas)'i Peygamber, Kur'an'ı Kerîm'i de rehber edinmekle gerçekleşecekti. Tevhid bu dinin olmazsa olmazıydı, kainattaki bütün mahlûkat Allah'ı tesbih eder iken insan da hakikati görmeliydi artık. Gerçek Rab sadece Allah'tı. Yoktan var edilmişti kâinat, yoktan var edilmişti insan. Dünya ahiretin tarlasıydı, ne ektiğini son nefeste görecek, ölümden sonra da eksiksiz karşılığını görecekti insan. Eğriyi, doğruyu, yanlışı, hakikati vb. her şeyi ortaya koymuştu Kur'an. Anlamak isteyene/kulak verene hakikatin kapıları bir bir açılıyordu. Bir iken bin, bin iken yüz bin, yüz bin iken milyonlara kapılarını açmıştı Kur'an. Dinde zorlama yoktu, hakikatin arayışı içerisinde olanlara yolun en güzeli/en mükemmeli sunuluyordu. Tek gerçek/tek hakikat/tek din İslam'dı. Tabi olanı kurtuluşa erdiren tek yol İslam'dı....
(İbrahim)