"Birçok kitap var evimde, pek azını okudum. Bende olmayan, adlarını bile bilmediğim kitapların
özlemini çekiyorum... Salâh Birsel
Salâh Birsel, bir yılını yansıttığı günlük tadındaki denemelerinde yine daldan dala atlıyor, şiirlerin ve şairlerin, kitapların ve yazarların arasında dolanırken bazen kafasını kitaplığın rafına vuruyor, bazen kitap elde uyuyakalıyor.
"günlük tadındaki denemelerinde yine daldan dala atlıyor, şiirlerin ve şairlerin, kitapların ve yazarların arasında dolanırken bazen kafasını kitaplığın rafına vuruyor, bazen kitap elde uyuyakalıyor. Televizyonda yayınlanan bir filmden Hüseyin Rahmi'ye, oradan sahaflara ya da Fransız edebiyatına; dergicilikten edebiyat festivallerine ve yayıncılığa; Divan edebiyatından kargalara ve insanlık hallerine değinirken hicvin ve alaycılığın bayrağını en tepelerde dalgalandırıyor."
Usta ve çok yönlü olan yazarın kıtabını okudum, okursunuz diye
bırakıyorum
Adalet mektup yazmıyor. Mazhar da yazmıyor. Kenan'la Tarık'tan başka kimseden haber alamıyorum. Mehmet Ali, Sabahattin'le mükafat almışlar . Tabii memnun oldum ama şu benim edebiyat tarihinin başındaki mukaddime, Beş Şehir bir mükafat alamazlar mıydı? Sabahattin'in bir eli devlet kapısında, öbürü hudutların ötesinde. Mütevekkil, fakir, şansın tecellilerine amade, para kazanmak için hiçbir fırsatı kaçırmadan yaşıyor.
Ah bu orta sınıf! Onun oyunları. Sabahattin Müslümanı severse, ya Kürt, Arap, Hintli, yahut da komünist filan olacak. Müslümanın dışında hepsi şayan-ı kabul. Politika veya race referansına bile ihtiyaç yok. O zaman tam kardeşiz. Buna mukabil üç hocalık ve her türlü nimet... Ama yine dilenciyim.
Müstağni dilenci. Türkiye'ye düşman. Türkçeye kendi istediği şekilde dost, hulasa bir başka Suut [Kemal Yetkin]. Zavallı ve sevimli Suut.şunda var ki
Sabahattin'in zevki, yani onu büsbütün düşmekten zaman zaman kurtaran şey, bizim anladığımız zevk değil. Doğuştan gelen bir şey.
Her şey gösteriyor ki, Mehmet Ali ile Adalet'le kısmetimiz kesildi. Bundan gayet memnunum. İyi birkaç hediye, iki yüz liranın iadesi. Ve allahaısmar ladık. Bu kadının soğukluğu, cilveleri, yalancı neşe ve samimiyeti, özentileri çoktan beri hoşuma gitmiyordu. Ne var ki, müstakil hayatım yoktu. Bir yere dayanmak mecburiyetindeydim. Hiçbir dostluk benim için bu kadar nefaste olmadı., Mehmet Ali de azami kıskanç insanlar.
Sabah denize gideceğiz, her günkü gibi . Öğleden sonra Istanbul'a ineceğiz . O günlerde Istanbul'a inilirdi. Bugün de inili yor sanıyorum. Başka yerlere inilmez. Adalara inilmez; Kanlı ca'ya inilmez; Tarabya'ya inilmez. İstanbul' 'a inilir. Merdiven den aşağı değil ; yokuştan aşağıda değil Vapura binip inilir Istanbul'a. Biz de o gün vapura binip Istanbul'a ineceğiz gene.
Önce deniz. Sandaldayız. Moda koyunun ortasında. Denize girmişiz, çıkmışız, gene girmişiz. Vapura binip Istanbul'a inmenin sırası gelmiş gibi. Derken Fenerbahçe'nin oralarından yandan çarklı görünür. Haydi! Asılınz küreklere. Çıkanz kıyıya. Yandan çarklı Kalamış'a yanaşmak üzeredir. Oradan Moda iskelesine gelecek. Yetişmeliyiz. Koşarız evlerimize. Deniz kılığından Istanbul'a inme kılığına gireriz çabucak.
"zola'nın metni bir babanın elimizden tutarak bize 'bak şu binaya ve düşün,' demesine benzer. o binanın anlamını belki apaçık söylemez, ama sezdirir. joyce'un metni ise bizi, o binanın duvarına çarptırır. metin uzaktan gülümseyerek bakar ve karşısında yapayalnız kalırız."