"Gözleri çivilenmiş gibi, erkeğin ağlamaktan sarsılan başına bakıyor ve anlaşılmaz ışıklarla, gizli bir muhabbete benzeyen bir parıltı ile yanıyordu. Yüzünde biran onu kucaklıyormuş gibi bir tatlılık belirdi fakat hemen silindi. Şimdi bu çehrede demin gördüğüm sarsıcı melankoliden başka bir şey yoktu. Aman Yarabbi, bu kadın ne kadar azap çekiyordu."
İntibah,Türk edebiyatının ilk edebî romanı ve Yeşilçam'ın "mezarda başlar, mezarda biter" akımının ilk temsilcilerinden.
Namık Kemal'in cezaevinde yazdığı, sansürlenmiş ve kitabın ismi bile değiştirilmiş eseri.
İlkbahar sevgisini yaşayarak başlanılan kitap; ihanet, ızdırap, pişmanlık, kıskançlık, intikam, kin gibi duygularla beslenmiş bir beyinin kusmasıyla bitmektedir.
Kitapta dikkat ettiğim husus güzel olan şeylerin acele şekilde yazıldığı kanaatidir. Mahpeyker'in aşufteliği, Dilaşub'a atılan iftira, Fatma Hanım'ın ızdırabı, zevk geceleri ballandıra ballandıra anlatılırken ; Ali bey-Dilaşub birlikteliği , Ali Bey'in düzenli hayat oluşturması vs. saat 3'te odalarına çekildiler diyecek kadardır.
Bir erkek, aşk ve kadın-erkek ilişkileri konusunda bu kitaba bakar ise bir kadınla sadece mesai çizelgesine imza atar.
İntibahNamık Kemal · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202140k okunma
"Ah be Virginia yaa" diye bitirdim kitabı o kadar işledi ki içime
Virginia Woolf’un belki de en çok tanınan ve kendisine en çok gönderme yapılan kitabı Kendine Ait Bir Oda üzerine bir şeyler yazmak üzere yola çıktığımda kitabın içeriğini en iyi özetleyen iki anahtar kelimenin peşine düştüm: Kadın ve edebiyat. Bu iki anahtar kelime aslında göründükleri kadar basit değil. Üzerlerinde daha derinlemesine düşündüğümüzde bu kelimeler –özelde kadınlar, genelde bütün toplum için geçerli- çok önemli meselelere giden yollara açılırlar: Toplumsal cinsiyet meselesi, ataerkil bir düzenin varlığı, eğitimdeki eşitsizlikler, kadınların tarihte yer alamayışı ya da kadınların tarihinin silikliği, edebiyatta erkek egemenliği vb. Woolf, bu yolun sonunda, bu herbiri birbirine bağlı ve sorunsallaşmış meselelerden kendi sonucunu/çözüm önerisini çıkarır: Kadınların, entelektüel alanda yaratıcı olabilmesi için “kendilerine ait bir oda”ya ihtiyaçları vardır. Bu paradigmada cevaplandırılması gereken iki önemli soru karşımıza çıkar: Yazın dünyası neden kadınlar için, erkekler için olduğundan çok daha zordur? Ve Woolf’un bu zorluklar karşısındaki çözümü, “kendine ait bir oda”ları olması, ne anlama gelir? Kadınların yazım alanına olan katkılarının ne şekilde ne zaman başladığını aydınlatması bakımından güzel bir eserdi.