Charlotte Perkins Gilman'ın "Sarı Duvar Kağıdı" ataerkil toplumun baskıcı doğası, kadın eylemliliğinin bastırılması ve toplumsal beklentilerin kadınların ruh sağlığı üzerindeki zararlı etkileri üzerine güçlü ve akıldan çıkmayan bir incelemedir. Hikayede sunulan çatışmalar, semboller ve karakterler aracılığıyla Gilman, okuyucuları kadınları önceden tanımlanmış sınırlar içine hapseden kısıtlayıcı toplumsal cinsiyet rollerini ve normlarını eleştirel bir şekilde incelemeye davet ediyor. Kahramanın iç mücadelesi, kocası ve toplumsal beklentilerle olan çatışmaları ve görünüş ile gerçeklik arasındaki çatışma, kadınların özerkliklerini inkar etmenin ve bireyselliklerini bastırmanın zararlı sonuçlarını ortaya koyan bir anlatı yaratmak için birlikte çalışır. "Sarı Duvar Kağıdı", kadınların güçlendirilmesi ve özgürleştirilmesi için toplumu ataerkil yapılara meydan okumaya ve kadınların seslerinin ve deneyimlerinin önemini fark etmeye çağıran bir çığlık görevi görür. Gilman'ın romanı, feminist edebiyatın ve toplumsal cinsiyet eşitliği için süregelen mücadelenin kalıcı önemini hatırlatarak bugün de okuyucularda yankı uyandırmaya devam ediyor. Toplumsal cinsiyet, ruh sağlığı ve toplumsal beklentilerin kesişimselliğine ışık tutan "Sarı Duvar Kağıdı" bizi kadınları susturan ve hapseden sistemleri sorgulamaya ve ortadan kaldırmaya teşvik ederek, nihayetinde kadınların gerçek benliklerini kucaklamakta ve potansiyellerini gerçekleştirmekte özgür oldukları bir dünya için çabalamamızı sağlıyor.