Ahlak, irade ve fiil sahibi olan sosyal canlı olma özelliğine haiz insan için kaçınılmaz bir kavramdır. Ahlak tercihlerimizdeki yönelimleri belirlerken, sosyal yaşamda da insanların uyması gerekli olan ve beraber yaşayabilmemizi sağlayan bir kurallar bütünüdür. İnsan her an iradesiyle tercihler yapar, o yüzden bireyin hakkını ve hürriyetini koruması açısından her toplum ve birey için belli bir ahlak düzeni olması gerekir ki mesele bunun nasıl olacağıdır. Biz ise hayatta iyiyi ve kötünün belirlenmesine dair ölçünün objektif ahlaktan geçtiğine inanıyoruz.
İlk önce “göreceli ahlak = ahlaksızlık”olduğunu anlamamız gerek. Bu yüzden her insanın kendisine ait iyi ve kötüsü yerine, bütün insanları kapsayan ‘Objektif Ahlakı’ kabul etmek zorunlu oluyor. İşte mesele, izafet ve nispete muhtaç olan ahlaka bir nispet bulmaktır.
Bu konuda “natüralist”, “hümanist” ve “teist” olmak üzere üç ölçü var
Natüralist ölçü olgulara ve bilimsel duyu ve tespitlere dayanır. Olgulardan değer çıkarma çabası olan bu ölçü, olgulardan aksiyolojik önerme çıkarılamayacağı için geçerli olamaz
Hümanist tavır ise insanı ölçü kabul etmesi ve insanların ontolojik (varlık bakımından) eşitliği sebebiyle başka bir insana bağlayıcı olmadığı gibi insan kellesi sayısınca da ölçü ve göreceli ahlakı doğurduğu için yine açımızdan geçerli olmaz
Geriye kalan tek seçenek ise insanı yaratan, ondan ontolojik olarak üstün olan ve onu en iyi tanıyan Tanrı’nın emir ve yasakları ahlak bakımından mutlak otoriteyi belirtme açısından yegane ölçüdür. Bu surette de anlıyoruz ki Tanrı olmadan ahlak inşa edilemez