f

Fazilet Takvimi

İHLÂS-I ŞERÎF SÛRESİ’NİN FAZİLETİ
İhlâs-ı Şerîf Sûresi, Mekke-i Mükerreme’de nâzil olmuştur. Dört âyettir. İslâm dininin itikâdının hulâsası olan tevhîd umdesini; yani Allâhü Teâlâ’nın birliğini ve sıfatlarını en saf ve hâlis bir sûrette bildirdiğinden dolayı, bu sûreye, “İhlâs-ı Şerîf” denilmiştir. Yine bütün tevhîd delilleri hulâsa edildiği için, “Tevhîd Sûresi” de denilmiştir.
HARP MEYDANINDAKİ ZAFER YETMEZ
Bir Ortodoks Patriği olan Gregoryüs Rus Çarı Aleksandır ‘a gönderdiği mektupta, Türkleri dünya siyasi ve askeri hayatından silebilmek için şu tavsiyelerde bulunuyor : --- Türkler zekidirler, ve kendilerini müsbet yolda sevk ve idare edecek reislere sahip oldukları müddetçe de çalışkandırlar. Onların bütün meziyetleri, hatta kahramanlık ve şecaat duyguları da an’ anelerine olan bağlılıklarından gelmektedir. Türklerde evvela itaat duygusunu kırmak ve manevi rabıtalarını kesretmek, dini metanetlerini zaafa uğratmak icab eder. Bunun da en kısa yönü milli ve manevi an’anelerine uymayan harici fikirler ve hareketlere onları alıştırmaktır. Türkler harici muaveneti reddederler. Haysiyet hisleri buna manidir. Velev ki, muvakkat bir zaman için zahiri kuvvet ve kudret verse de, Türkleri harici muavenete alıştırmalıdır. Maneviyatları sarsıldığı gün, Türkleri kendilerinden şeklen çok kuvvetli, kalabalık ve zahiren hakim kuvvetler önünde zafere götüren asıl kudretleri sarsılacak ve maddi vasıtaların üstünlüğü ile yıkmak mümkün olabilecektir. Bu sebeple Osmanlı devletini tasfiye için mücerret olarak harp meydanındaki zaferler kafi değildir. Ve hatta sadece bu yolda yürümek, Türklerin haysiyet ve vakarını tahrik edeceğinden hakikatlara nüfuz edebilmelerine sebep olabilir. Yapılacak olan Türklere bir şey hissettirmeden bünyelerindeki bu tahribi tamamlamaktır. (Fazilet Takvimi – 19.01.1978)
Reklam
Allâhü Teâlâ şöyle buyurdu -meâlen-: “Ey iman edenler! Allâh’a nasûh (günaha dönmek hatırınıza gelmeyecek derecede ciddi) bir tevbe ile tevbe edin...” (Tahrîm Sûresi, âyet 8)
Regaib Kandili
Receb-i şerîfin ilk cuma gecesi, Regâib Kandili’dir. Bu geceye melekler çok rağbet ettikleri için Regâib denilmiştir. Bu gece, Hz. Âmine Vâlidemizin âlemlere rahmet olarak gönderilen âhir zaman peygamberi Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.) Efendimize hamile olduğunu anladığı gecedir. Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurdular: “Receb-i şerîfin ilk cuma gecesinden gafil olmayınız. Çünkü bu geceye melekler, Regâib ismini vermiştir. Bu gecenin üçte biri olduğunda gökyüzünde ve yeryüzündeki meleklerin tamamı Kâbe-i Muazzama’da ve onun etrafında toplanır. Cenâb-ı Hak, hâllerine muttalî olur ve ‘Ey meleklerim! Benden dilediğinizi isteyiniz.’ buyurur. Onlar da ‘Ey Rabb’imiz! Receb ayında oruç tutanları bağışlamanı istiyoruz.’ derler. Bunun üzerine Allâhü Teâlâ ‘Bağışladım!’ buyurur.” Bu gecenin feyiz ve bereketinden istifade etmek için uyanık olmalı, bu geceyi, ibadet ve tâatle ihyâ etmelidir.
İmam-ı Azam
İmam-ı Zehebi der ki : --- İmam-ı Azam’ın geceleri ibadet etmesi ve teheccüt namazı kılması tevatür halini almıştır . Namazda çok ayakta durduğundan kendisine ( direk ) adını vermişlerdi . * Gece sabahlara kadar namaz kılar , namazda bütün Kur’anı Kerimi hatim ederdi . * Kırk sene yatsının abdesti ile sabah namazını kıldı . Bazen bir rekatta Kur’anı Kerimi hatmederdi . Hasan İbn-i Ammare Ebu Hanifeyi vefatında gasl edince : --- Allahü Teala sana rahmet eylesin , seni mağfiret eylesin , 30 senedir gündüz yemek yemedin . dedi . * Her gece 300 rekat ve sonraları 500 rekat namaz kılardı . * Ramazan ayında ve bayram gününde 61 Hatim ederdi . * Malında pek cömert idi . * İlim öğretmekte çok sabırlı olup , hiç kızmaz ve üşenmezdi . Mus’ır der ki : --- Sabah namazını kılar , öğlene kadar talebesine ilim öğretir , öğleden sonra ikindiye kadar talebesi ile oturur, namazdan sonra akşama kadar İlim öğretmekle meşgul olurdu . Ebu Hanifeyi gündüz yerken görmedim . Gece de uyuduğunu görmedim . Öğleden önce kaylule sünnet olduğundan biraz yatardı . Şerik der ki : --- Bir sene yanında bulundum sırtını yatağa koyduğunu görmedim . ( Fazilet Takvimi – 31.01.1978 )
TEVBE NASIL OLUR?
Hazret-i Ali kerremallâhü vecheh, bir a‘râbînin hızlı hızlı, “Estağfirullâh ve etûbü ileyh” dediğini işitti. Ona: “İstiğfâr ederken süratle, acele ederek, sadece dil ile söylemek, yalancıların tevbesidir. Senin yapmış olduğun tevbenden de tevbe etmeye ihtiyacın vardır.” buyurdu. A‘râbî, “Öyleyse tevbe nedir?” diye suâl etti. Hz. Ali (k.v.) şöyle buyurdular: Tevbe etmek, şu altı şeyi yapmaktır: Geçmiş günahlarına pişman olmak. Geçirdiğin farzları kazâ etmek. Haksız olarak aldığın kul haklarını sahiplerine iade etmek. Nefsini, nasıl günah ile büyüttüysen, Hazret-i Allâh’a itaatle öylece terbiye etmek. Nefsine, günah lezzetini tattırdığın gibi, tâatin acılığını da tattırmak ve nefsini, Hazret-i Allâh’a isyanda nasıl süslediysen, Hazret-i Allâh’a itaat için de süslemek. Gülerek işlediğin günahlar için ağlamak.
Reklam
RECEB-İ ŞERÎF, TEVBE AYIDIR
Tevbe, dinin çirkin gördüğü ve yasakladığı şeyleri terk etmek, övdüğü ve emrettiği şeylere yönelmektir. Samimi, hâlisâne, azimkârâne olan bir tevbeye, nasûh tevbe denilir. Nasûh; çok hâlis, çok temiz veya pek ziyade faydalı demektir. Tevbe-i nasûh; bir kulun, işlediği günahlardan -sırf Allâh’ın rızasına muhalif olduğu için- pişmanlık duyarak
ŞEFAATİM HER MÜSLÜMAN İÇİNDİR
Ashâb-ı Kirâm’dan Avf bin Mâlik el-Eşcaî radıyallâhü anh şöyle anlattı: Biz, bir seferde Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) ile birlikteydik. Gece olunca gözlerime uyku girmedi. (Kendi kendime) “Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem’e varayım da sabaha kadar sohbetinde bulunayım.” dedim. Askerlerin arasından geçerek Resûlullâh’ın bulunduğu
ŞEYH EDEBÂLÎ (RAHMETULLÂHİ ALEYH)
Osmanlı âlimlerinin pîri mesâbesinde olan Şeyh Edebâlî rahmetullâhi aleyh, Karaman’da dünyaya geldi. İlk ilim tahsilini, memleketindeki meşhur âlimlerden yaptıktan sonra Şam’a gitti. Burada tefsir, hadîs ve fıkıh sair ilimleri tahsil ederek bu ilimlerin her birinde geniş malumata sahip oldu. Fıkıh ilminde ise pek yüksek bir mertebeye ulaşarak
Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular: “Kim ‘Kul hüvellâhü ehad’ı (İhlâs Sûresi’ni) her gün iki yüz defa okursa -üzerinde borç (yani kul hakkı) olmadıkça- elli senelik günahları silinir.” (Sünen-i Tirmizî)
268 öğeden 161 ile 170 arasındakiler gösteriliyor.