Varlığın Merkezine Hikmet Yolculuğu
Nefs-i emmare'den nefs-i raziye'ye kadar izlediğimiz ontolojik yükselme
sürecinde insan, farkına varmadan birtakım köklü değişikliklerden geçer. Alt katlarda hüküm süren ve varoluşun ana dinamiği olan ölüm korkusu, sessiz sedasız yok olur. Evren senfonisinden aykırı sesler çıkaran insan, bütün ile ahenkli bir yapıya kavuşunca, yani tevhid şuuruna ulaşınca ölüm fikri kendiliğinden kaybolur. Bilinçdışına atılmış ölüm korkusu sadece ferdi bir sorun değildir. Bütün bir medeniyetin varoluş tarzını belirleyen, dünyanın geleceğiyle ilişkili vahim bir problemdir. Bu korku gün geçtikçe, nefsin alt katlarında sıkışıp kalan insanı ve buna bağlı olarak çevresini yıpratıp tüketir. Durumun vehametini farkeden Batılı filozof ve psikologların, son yüzyıl içerisinde akılcı yollarla insanın son sorularından ilki olan ölüm korkusuyla baş etmeye çalıştıklarını görüyoruz. Mevlina bu korkuyu asırlar öncesinden gidermek için şunlan söylemiştir:
Fena Risalesi
Rasim Özdenören’in 8 Ocak 2005 tarihinde Yeni Şafak gazetesinde Fenâ Risalesi üzerine yazdığı bir yazı.
Fenâ Risalesi
Mahmut Kanık, kendini dil ve edebiyat konusuna hasretmiş, ağırlıklı olarak René Guénon'dan, İbn Arabi'den çevirdiği kitaplarla hem çeviri dünyamıza, hem İslâm'ı
Efendim bizim sohbetlerimiz insan nedir, vazifesi nedir, ne olur, bunları izah eder. Bunları pek az murşid açık, açık anlatır. İnsanın şerefi, ne için yaratıldığı ve ne olacağı manevi kanun-u İlahidir. Tasavvuf kitaplarından Muhammediye ve Fütuhat- ı Mekkiyye' yi çok beğenirim. (sohbet 1 - insan)
.... Peygamber (s.a.v)'e soruldu: "İnsanlar arasında sevgi dolu şefkati (birr) en çok hak eden kimdir?" O, "annendir" dedi. Soran kimse "sonra kimdir?" dedi. Peygamber, "annendir" dedi. Soran kimse "sonra kimdir?" deyince O, "annendir, sonra da babandır" dedi.
Kendini bilen, Rabb'ini bilir. Bir kimse nefsini bilerek kendinde tecelli eden Hakk'ı bilmeye başlar. İnsan-ı kamiller ise nefslerini bilmekle Allah'ı bilirler. Çünkü onlar "makamsızlık makamı"na ulaşmışlardır ve merkezdedirler. Kendini tanımak insana mutlak özgürlüğü getirir, kişiyi orijinal haline döndürür, çünkü kendini
Mitolojinin ve farklı dinlerin bâtınî kısımlarının sıkça kullandığı sembolik düşünce maddeler arasındaki ilişkide sınırsızlığa izin verir. Her şey farklı özellikleriyle çok çeşitli fikirler uyandırır ve bir özelliğin birkaç sembolik anlamı olabilir. En yüksek kavramların binlerce sembolü olabilir. Hiçbir şey yüceyi temsil edecek ve övecek kadar
Kahramanın yolculuğu en eski 'kendini bilme' yollarından
Şamanizm'den başlayarak Tasavvuftaki Seyr-i Sülük'a kadar
"Ben"in kendinden kendine gerçekleştirdiği bir seyr-ü seferdir.
Günümüz insanını ne bilgisizlik ne doğa ne de hastalık öldürecektir. Şimdiki muazzam ve silahlı uygarlığı yok etmekle tehdit eden tehlike yine insanın kendisidir. "O her zamankinden iyi yaşayabilir, ama nasıl yaşaması gerektiğini her zamankinden daha mı az bilmektedir?" İnsan kim olduğunu bilmeden başka bir şeyden nasıl söz edebilir?17