Cehaletten Kurtulma Sanatı kitabı üzerine yapacağımız çevrimiçi söyleşide 30Temmuz’da bizlerle olacak.
Tarihte kanunlar veya kurallar değil, kişiler ve onların şahsî dehâları önemlidir. Tarihin doğal
Niye inanmıyorum? Çok basit olarak herhangi bir Tanrı’nın veya gelecek hayatın varlığı için getirilen açıklamalar, önüme konan kanıtlar hiçbir biçimde bana ikna edici gelmiyor. Benim derdim Tanrı’nın var olmadığını kanıtlamak değil. Ben sadece Tanrı’nın var olduğu yönündeki iddianın bana doğru, ikna edici gelmediğini, bundan dolayı da böyle bir varlığa inanmadığımı söylüyorum. O kadar. Eğer bu konuda söylenen şeyler bir başkasına, örneğin size inandırıcı geliyorsa, size başarılar ve mutluluklar dilerim. Eğer size bu kadar inandırıcı gelen şeyin, bana niçin inandırıcı gelmediği yönünde benim aklımı veya ahlakımı sorgulamaya kalkmazsanız, ben de sizin aklınızı ve ahlakınızı sorgulamayacağıma söz veririm.
Dinlerin, özellikle büyük dinlerin, semavi dinlerin insanlık tarihinde, uygarlık tarihinde, oynamış oldukları son derece önemli, yararlı rolleri olduğunu biliyorum. Ama ben Tanrıya, Yehova’ya, İsa’ya, Muhammed’e, Cennete, Cehenneme, Şeytana Meleklere, erkek veya dişi cinlere inanmıyorum. Olay bu kadar basit.
Ayrıca bu noktada hemen sizi veya iyi niyetli hayalî bir okuyucuyu şu konuda uyarmam gerekiyor ki bana inadımdan, kibrimden, küstahlığımdan ötürü inanmadığımı söylemeniz kadar aslında farkında olmaksızın inandığımı, ama inandığımı bilmediğimi veya itiraf etmediğimi söylemenizin de hiçbir faydası yok. Nihayet bana inanma arzusundan, iradesinden vazgeçmemem, onun üzerinde ısrar etmem gerektiğini, kâfi derece sebatkâr olduğum takdirde bir gün inanacağımı göreceğimi de lütfen söylemeyin. Çünkü ne böyle bir arzum var, ne de böyle bir azmim.
Ben geçmişte, insanlık tarihinin başlangıçlarında ve en büyük bir dönemi içinde bir toplumun kurulmasında Tanrının ve dinin gerekliliğini ve önemini kabul ettim. Ancak şu anda kurulmuş olan ve epeyi zamandan beri kendi ayakları üzerinde durma başarısını gösteren bir dünyada yaşamaktayım ve bu dünyanın varlığını devam ettirebilmesi için artık Tanrıya bir ihtiyacımız olduğunu düşünmüyorum. Hattâ geldiğimiz noktada eski dünyayı özlemenin, onun devam ettirilmesini istemenin dünya için ciddî bir problem teşkil edebileceğini, fiilen de ettiğini düşünüyorum. Eski imparatorlukların, devletlerin, toplumların büyük bir bölümünün din devleti, hukuklarının din hukuku, yasalarının din kaynaklı yasalar vb. olduğunu biliyorum. Ama bugün bu tür yönetim tarzlarının, hukuk sistemlerinin, yasalar topluluğunun kelimenin gerçek anlamında “çağdışı,” yani çağın gereklerine aykırı şeyler olduğunu düşünüyorum.
İyiyi ve kötüyü doğru bir muhakemeyle, yani aklını ölçüt alarak belirleyen, ahlâki doğruluğa önem veren, ölçüsüz hazları reddetmenin gerçek haz olduğunu bilen ve erdemli yaşayan insan gerçekten mutludur.