“Sanki biri ışıkları kapatmış ve bizi bütün renklerden mahrum bırakmıştı. Benim yalnız gecelerime sabahı çağıran bu güzel adamın kendi güneşi yıllar evvel batmıştı..”
Madame Rachilde’in “Güneş satıcısı”nı (le Vendeur du Soleil) bir türlü unutamam, çok anlattım onu okurlarıma, bir kez daha anlatayım: Paris’in bir köprüsü üzerinde bir satıcı, bağırıyor, dil döküyor, sattığı nesnenin eşsiz güzelliklerini anlatıyor. Başına toplananlar merakla bekliyorlar: nedir acaba o adamın sattığı? En sonunda söylüyor: “Size güneşi, her gün gözlerinizin önünde duran, ama sizin bakmadığınız, güzelliğini göremediğiniz güneşi satıyorum. Bakın! bakın! sizin bütün hülyalarınızdan güzel değil mi?” Din-leyenlerin çoğu omuzlarını silkip gidiyor, ancak bir iki kişi:
“Sahi! ne de güzelmiş!” diyorlar.
"Cep telefonunu yanına almadan, kimsenin ona ulaşamayacağı bir yerde, ormanın derinliklerinde bir kulübeye çekilmek, yalnız kalmak ve iki ağacın arasına uzanıp yüzünü güneşe vermek ve sıcaklığını hissetmek istiyordu."