Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Profil
Kardeşlerim, felakete bakın ki, Konyalı kendisine düşen senelik 6 lira yol parasını veremiyor. Veremediği için taş kırmaya mahkum ediliyor, taşı kırıyor. Yol kenarları, sokaklar kırılmış taşlarla dolu... fakat bir silindir yok ki dökülecek taşların üzerinden geçsin de yol olsun.
Sayfa 82
Biz, harpten muzaffer çıkan, istiklalini alan bir millet değil miyiz? Evet, peki bu millet ne için Yunanla harp etti ? Belki Yunan gelirse dinimi değiştirir, ezanımı değiştirir, yazımı değiştirir, dilimi değiştirir, kıyafetimi değiştirir diye harp etmedi mi? Ee! hepsini sen yaptıktan sonra, birader, sen daha mı gavursun yahu! " diye aralarında konuşuyorlardı.
Sayfa 66
Reklam
Okumak, yazmak, mektep, eğitim bütün bunlar gaye değildir, vasıtadır. Gaye, halkın dirliğini değiştirmektir. Onu tabiatla savaşında silahlandırmaktır. Tabiata hâkim kılmaktır. İnsanoğlunun asıl hürriyeti budur. Yoksa orman tükenir, sular kurur, toprak akar ve insanın yaratıldığı günden beri tabiatla süregelen savaşında insanoğlu yenilirse, midenin azgınlığı kafanın değerlerini yutar. İnsan hayvanlaşabilir.
Sayfa 170Kitabı okudu
Bu millet asırlar boyunca köyde dövülmüş, şehirde dövülmüş, orduda dövülmüştü. Ağa dövmüş, eşkıya dövmüş, jandarma dövmüştü. Dövülenin şikâyetine kapılar kapalıydı. Hem yalnız dövülmek mi? Asırlar ve asırlar boyunca aldatılmak... Köylünün kitabında doğruluğun, sevginin misalleri yazılı değildi ki! Evet, köylüye bugüne kadar ne verdik ki ondan ne bekleyelim...
Sayfa 164Kitabı okudu
Köyü ne camiden, ne mektepten ayırmak mümkün. Öyleyse camiyle mektep niçin karşı karşıya gelsin? Devletle cemaatin, caminin kapısında ayrılmalarına ne lüzum var? —Allah'ın hakkını Allah'a, Kayser'in hakkını Kayser'e ver diyen İsa, galiba bir hakikati dile getirmiş. Mekteple caminin yöneticilerini, müşterek bir dille, birbirlerini anlayarak yetiştirmek gereğini ben ilk defa Ekmeksizköy'de düşündüm.
Sayfa 140Kitabı okudu
(...)Biz nişanlı iken o İstanbul’da, ben Gaziantep’teydim. Sık sık beni görmeye gelirdi; bir seferinde benim küçücük bir resmimi karakalem çalışmış kocaman bir tablo getirdi. İnanılmaz mutlu olmuştum. Bundan güzel bir hediye olamazdı. Sevgi Sevinç Eş olarak Necdet Sevinç
Reklam
Bana “Seni anlatan bir kitap yazmadıkça, kendimi yazar adetmeyeceğim.” demişti. Yazamadı ama gözlerime bakarak duygularını hep ifade etmiştir. O kadar zarif ve inceydi ki bizim her önemli günümüzde mutlaka çiçeğini ihmal etmezdi. Sevgi Sevinç Eş Olarak Necdet Sevinç
Bizden Belgrad'ı aldıkları zaman, düşman delegeleri Niş kasabasını da istemişlerdi. Osmanlı delegesi ayağa kalkarak: - Ne hacet, dedi, İstanbul'u da size verelim. Babalarımız için Niş, İstanbul'a o kadar yakındı. Biz eğer Vardar'ı, Trablus'u, Girit'i ve Medine'yi bırakırsak, Türk milleti yaşayamaz sanıyorduk. Çocuklarımızın Avrupası Marmara ve Meriç'te bitiyor.
Sayfa 5 - Cumhuriyet GazetesiKitabı okudu
Sofra ortasında altın tabaklar Etrafına dizilse yagli gevrekler Bıldırcın kebabiyle taze bürekler Taze pişmiş, üstünde duman olsun. Tabaklar gelsin hep çifte çifte Şekerli reçelden edelim sefte Onun ardından da ekşili köfte
Sayfa 160 - TDV YayınlarıKitabı okudu
Çünkü hatırlayıp güldüğün o şeylere çoğu kez yaşarken gülememişsindir. Hep anı yaşama özürlüsü oluşumuzdandır bu ...
588 öğeden 571 ile 585 arasındakiler gösteriliyor.