Birgün kendi evim olursa, bir odayı yalnızca okuma için ayıracağım. Odanın 4 duvarını kitaplarla doldurup, güzel bir masa ve sallanan sandalye alacağım. Daha sonra bir kedi sahipleneceğim. Fazla eşyadan uzak, fütursuz harcamanın yapılmadığı minimalist bir ev.. Hayal ederken dahi mutlu oluyorum.
Bir uçurum düşünün, yüksek, hem de çok yüksek. Dibi mavi deniz. Dalgalar kıyılara vuruyor. Sıldırım kayaların başı duman almış. İşte o uçurum kenarında oturmuş, ayaklarını boşluğa doğru sallayan bir kadın. Hiç ama hiç korku yok içinde. Ha düştü ha düşecek gibi bir hiss var. Ama o kadın, bulutlarla arkadaş olmuş, uçuruma savaş açmış. Sıldırım kayalara anlatıyor tek tek içinden geçenleri.
Mesela, yarım kalmış arzular, asla gerçekleşmeyecek düşler, çok ama çok istese bile yapamayacağı istekler...
Ne çok var anlatacağı. Dolu, ruhu, kalbi dolu.
Acaba o da sıldırım kayalarda uçan kuşlara mı dönüşecek.
Ha siz bilir misiniz? Uçurumdan atlayanların kuşa dönüştüğü hikayeyi? Bir kitapta okumuştum.
Abaddon
Ama değil ya.. Kanadı kırılmışlar uçurumdan atlarsa bile kuş olamaz...