“Hayalleri, bir çıkışmaya, bir kınamaya dönüşerek, yeniden kendisine dönüyordu; benliğini saran, ruhun felci demek olan tembelliği, güneşi bile göremez hale gelecek kadar dakikadandakikaya önünde kalınlaşan geceyi, karanlıkları düşünüyordu aci aci.”
“Marius şu “Tarlakuşu" sözcüğünden sonra hiçbir şey duymamıştı.
Düşler evrenindeyken bir sözcüğün yarattığı böyle birdenbire donupkalmalar vardır. Bütün düşünce bir tek fikrin çevresinde toplanır, yoğunlaşır ve artık başka hiçbir şey kavrayacak yetenekte değildir.”
Kitap, yazarın eşine ve kızına yazdığı mektuplardan oluşuyor. Mektupları okudukça o döneme ait insanların ruhsal durumlarını, yazarın yaşadığı sıkıntıları, duygularını en şeffaf haliyle hissediyorsunuz içinizde. Keşke kızından ya da eşinden de yazılmış birkaç mektup okuyabilseydim. Her ne kadar Sabahattin Ali'nin özel yaşamına ilişkin bir eser olsa da benim altığını çizip 'ah ne de guzel anlatmış' dediğim çok yer oldu. Sabahattin Ali'yi biraz daha yakından tanımak istiyorsanız bu eser tam da sizler için :)