Şapşal hayâl ile “zekânın özü hayâl” farkı, hastalıklı vesvese ile, tarayıcı vesvese arasındaki fark ortada; nihayeti, kendinden başka hisse yer bırakmayan, tasavvuftaki en büyük mertebe, “Hayret mertebesidir!”…
Mucize havada ve suda yürümekte değil, yeryüzünde yürümektedir. Yeryüzü ve gökyüzünün güzelliğini fark edebilecek bir bilinç ve kalp açıklığındadır. "Her kim ki Allah'ı yaratıcısı olarak bildiğini iddia ediyor da hayret içinde kalmıyorsa bu onun cehaletine delildir" diyor İbn Arabi. Güzellik karşısında hayrete düşmüyorsak ruhumuz hayret vadilerinde dolaşmıyorsa uyuşmuşuz demektir. "Sen uçuşu hatırla, kuş ölümlüdür" demiş şair Füruğ; ölüp gideni değil, hiç solamayacak olanı, ölmeyecek olanı, güzelliği hatırla. Ruhuna onu nakşet.
Sevişirken iç içe geçen, solukları karışan, birbirine en yakın hale gelen insanların, sonradan bu kadar yabancılaşmasına, hatta can yakmaya çalışmasına hep hayret etmişimdir. Önce en büyük haz, sonra en büyük can yakma, ne tuhaf.
"Uzanmış haldeyken, bir yaprağa, bir papatyaya dönüştüğümüzde, göğün farklı, hem de öylesine farklı olduğunu keşfederiz ki, bunun karşısında hayretler içinde kalakalırız."