Dedi ki (55)
-(Doğruya da, iyiye de, güzele de bilgi ile varılacaktır...Şu halde "bilgi" nedir? Bilgi terkibi ve tecrübe dışı bir hükümdür; tek başına bir düşünce "bilgi" değildir ve bir düşüncenin bilgi olabilmesi için, başka düşüncelerle birleşmesi gerekir. Mesela "sıcaklık cisimleri genişletir" bilgisinde, ne sıcaklık, ne cisim ne de genişlik düşünceleri tek başlarına birer "bilgi" değildirler; bilgiden bahsedebilmek için birleşmeleri gerekir. Her bilgi bir hükümdür, ancak tahlili hükümler yeni bilgi vermezler; yeni bilgiyi veren TERKİBİ hükümlerdir...)
Göz kapakları âdeta, ihtiyaç halinde açılan, diğer zamanlarda kapalı tutulan bir kapı durumundadır. Aynı zamanda göz kapağı, gözü ve yüzü güzelleştiren bir unsur olduğu için, kirpikleri de göze zarar verecek kadar ne uzun, ne de kısadır.
"Hikmet mü'minin yitiğidir" düsturundan yola çıkarak bu konuda şu örneği zikredebiliriz: Hitler, Mihrican festivalinde halkının karşısında kalabalık bir topluluğa hitap ederken eline Alman malı bir kibrit kutusu alır. İçinden bir çöpünü yakmak için çakar, kibrit yanmaz. Sonra eline Amerikan malı bir kibrit kutusu alıp içinden bir çöp çıkararak yakmaya çalışır. İlk çakışta kibrit yanar. Bunun üzerine Hitler halkına yönelerek şöyle söyler: "Buna rağmen, yani bizim malımızın alınması ve Amerikan malının alınmamasını istiyoruz."
- " (...) Hikmet: “İnsan, hasta bir hayvandır!” dediklerinin sebebi, “her şeyin zıddıyla var olması” bakımından, kök kelime “hasten-istenen”, vücudun ruh yönünden bir ihtiyacı bulunduğunu, bu ihtiyacın da ruh tarafından onu istenen kıldığını… Bu çerçevede hastalığın karşılığı olan sıhhat, onu kullanan ruhta; aslolan ruhtur…"
- " (...) Fizik, tıb ve kimya; her varılanda gölge gibi üste çıkan metafizik taraf, bizim usûlümüzce daha dikkat çekici olarak ortada… Bunlar ve ilgili mevzularında, her varlığın kendi yokunu isbatı misâl, o yok mevkiindeki madde dünyasına nüfuz eden birlik, onun “hakikatin hakikati”ni gösteren olarak, ona âit kıymetleri de kendine tâbi gösterendir. Demek ki, kıymetleri tâyin eden o… O ise, Hakikat-i Ferdiyye’yi temsil eden Allah Sevgilisi’nde, yâni İslâm’dadır. Bunu söylediğimiz ânda, Mutlak Fikr’in gerekliliğini idraktan doğan mücerret bir Mutlak Fikir’den Hegelvârî bahsetmek yerine, “Allah ve Resûlü’nün Kelâmı” diye onun bizce ne olduğunu da söylemiş oluyoruz; ve Mutlak Fikrin Gerekliliği, ondan ve ona nisbetle eşya ve hâdiseyi süzmenin usulünü ve metodunu gösteriyor. Umumî “İslâma muhatab anlayış” ifâdesinin metodu ki, ismi BÜYÜK DOĞU-İBDA’dır!
- " (...) Müessesenin, yapı’nın çiti olması gibi, Allah’ın El-Ahir isminden tecelli “heba”, su geçirmez naylon misâli fikrin eşya ve hâdiseler üzerine pıhtılaşması olan aksiyonun alt durum zemini esirî maddenin nüfuz edici kuşatanıdır; heba, “şekil veren, ama kendi o şekil olmayan” olarak, vasfı bu, bir boşluktur… Bir vasfı da bu olan boşluk; o eserleriyle ve eserleri üzerindeki tesiriyle bilinen, maddeyi avucuna alan, ama madde olmayan fa’al’in fiilidir…"
- " (...) “İslâm Tasavvufu ile Batı Tefekkürü arasında kanatlarını açan İBDA” derken, BATI lâfzını yön olarak ve fikirde İslâm dışı bir hesaba çekilmesi gereken diye sayısız defalar belirttik. Bunun yanında BATI, yön değil, güneşin batması ve karanlık bir keyfiyet hasebiyle idrakın yosunlaştığı, pıhtılaştığı, yâni doğrudan doğruya fikrin niteliğidir, nur tab’ıdır, “nur-battır”. Her şey gibi, aslı, esası, özü Berzah’ta. İslâm Tasavvufu’na nisbetle bu mânâda BATI, “siyah”, idrakın “zann” mahiyeti bakımından, bizzat kendi ve ihtimâller dünyası üzerine düşüncedir ki, idrakın aczinin idrakını “hadd-i zât”ında müşahedeyle hayrete yol açandır; farkındalığı ziyadeleştiren…
- " (...) Topyekûn Kâinat baştan sona topyekûn varlık ve oluşlarıyla, bir kitabın, Kur’ân’ın gerçekleşmesidir; insan, onun muradını kestirebildiği kadar amellerinin doğruluğuyla, “duygu, düşünce ve iradî” faaliyetleriyle, “Allah’tan geldik, yine O’na dönüyoruz” şuuru bir gölge-de…"