Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Profil
Beccaria ve J. Bentham, yazdıkları eserleriyle Klasik Dönemi fazlasıyla etkilemişlerdir. Her ikisi de zamanın yürürlükteki ceza adalet sistemine karşı çıkmışlar, hukukun ve ceza adalet sisteminin, o zamanlar pek de bilinmeyen mantığa ve insan haklarına dayalı olmasını savunmuşlardır. Bu yazarlar daha adil, daha eşit ve insancıl cezaların verilmesini öneriyorlar ve cezanın suça uygun olması gerektiğini, ancak suçluyu engellemeye ve suçu önlemeye yetecek kadar olması gerektiğini savunuyorlardı.
Sayfa 114 - Beta Yayın Basım, 11. Basım
Reklam
En büyük sefalet başkalarının iradesine bağlı yaşamaktır.
Zira Latince “ubî lex voluit dixit, ubi noluit tacuit (kanun istediği zaman söyler; istemediği zaman ise susar)” ilkesinin dile getirdiği gibi kanun, bir konuyu daha ayrıntılı olarak düzenlemek isterse, bunu yapar; eğer daha ayrıntılı olarak düzenlemek istemiyorsa susar. Yani kanun koyucu koyduğu kurala istisna getirmek isteseydi, bunu açıkça yapardı. Bunu yapmamış ise, bundan koyduğu genel kurala istisna getirmek istemediği sonucu çıkar. Kanun koyucunun yapmak istemediği bir şeyi, yorumcunun yapmaya yetkisi yoktur. Dolayısıyla kimse birtakım ihtiyaçlardan bahsederek kanun koyucunun getirmediği bir istisnayı getiremez.
“Kanunlar, Cumhurbaşkanlığı kararnameleri ve yönetmelikler İle diğer düzenlemeler, ayrıca bir yürürlük tarihi belirtilmemiş ise Resmî Gazete’de yayımlandığı gün yürürlüğe girer”.
Reklam
A.KURAL: KANUNLARIN GEÇMİŞE UYGULANMAMASI İLKESİ
Kanunlar kural olarak yürürlüğe girdikten sonra uygulanabilir. Dolayısıyla bir kanun, yürürlüğe girdiği tarihten önceki olaylara kural olarak uygulanamaz. Buna “kanunların geçmişe uygulanmaması (kanunların makable şamil olmaması) ilkesi (principle ofnon-retroactivity oflaws)” denmektedir. Bu ilkenin temelinde, hukuk güvenliği ilkesi yatmaktadır.
Gayri Müslim ile ticaret
Müslüman birinin, sırf gayri Müslim olması hasebiyle ticaret ilişkilerini kesmesi İslam dini tarafından tavsiye edilen bir durum değildir. Ancak İslam dinine ve ümmetine karşı oluşu “bir duruş, bir hayat felsefesi” olarak gören milletlerin ve firmaların mallarına karşı ise Müslümanca bir tavır konulmalıdır.
Sayfa 188
Kanunların geçmişe uygulanmaması ilkesinin çeşitli sebepleri vardır.Bu sebeplerden birincisi, “hukuk güvenliği ilkesi (legal security, certainty and predictability ofthe /uw)”dir. Bu şu anlama gelir: Eğer kanunlar geçmişe uygulanırsa kimse kendini güvende hissedemez. Bugün yaptığımız ve suç olmayan şeyler, yarın suç hâline getirilirse ve bugün yaptığımız şeylere yarın çıkarılacak kanuna göre ceza verilirse, yarın çıkarılacak kanunu bugünden bilmediğimize göre, davranışlarımızı nasıl düzenleyebiliriz?
Reklam
Aynı ilke Anayasamızın 38’nci maddesinin ilk fıkrasında “kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez” denerek de hükme bağlanmıştır. Ayrıca belirtelim ki, bu ilke öylesine önemlidir ki, Anayasamızın 15’inci maddesine göre savaş ve olağanüstü hâllerde dahi “suç ve cezalar geçmişe yürütülemez”.
Diğer bir ifadeyle, eski kanun zamanında elde edilmiş hakların yeni kanun zamanında da sürmesine “kazanılmış hak” denir. Kazanılmış hak, bir hukuk kuralının yürürlüğü sırasında, kişilerin o kurala uygun olarak bütün sonuçlarıyla elde ettikleri hakları ifade eder.
3. Jean-Jacques Rousseau ( ' yu Çok severim :)
Cenevre vatandaşı büyük filozof Jean-Jacques Rousseau'ya (1712-1778) göre de, doğal yaşamda insanlar arasında eşitlik, barış ve mutluluk vardı. Ancak zamanla özel mülkiyetin ortaya çıkmasıyla, insanlar arasındaki eşitlik bozuldu. Artık doğal yaşamda huzur kalmamıştı. Bozulan düzeni yeniden kurmak için, insanlar kendi aralarında anlaştılar. Rousseau insanların kendi aralarında yaptığı anlaşmaya, “sosyal sözleşme (contrat social)”., bu anlaşma ile oluşan iradeye de “genel irade (volonte generale)” diyor. îşte hukuk bu genel iradenin ürünüdür.
Sonuç :
Biz yukarıda hukuku bilinçli irade ürünü sayan görüşlerden beşerî irade görüşünü kabul ettiğimizi ve öbür görüşleri neden reddettiğimizi kısaca açıklamıştık. Kanımızca, hukukun kaynağı konusunda, hukuku beşerî irade ürünü sayan pozitivist teori, Özellikle normcu pozitivist teori doğrudur. Buna göre hukukun temeli yine hukuktur. Hukuk kuralları üst hukuk kurallarının öngördüğü organ tarafından ve bu üst kuralların tespit ettiği usûlle konulmaktadır. Ancak, yukarıda belirttiğimiz gibi, bu normativist teorinin zayıf yönü temel norm varsayımında toplanmaktadır. Kanımızca, anayasa hariç, her hukuk kuralının kaynağı, o kuralın üstünde yer alan kuraldır. Bu kısım itibarıyla normcu pozitivizmin açıklamasını kabul etmekteyiz. Anayasanın temeli konusunda ise, normcu pozitivizmden ayrılıyoruz. Anayasanın kay￾nağı, hukuk dışı usûllerle yeni bir anayasa yapma iktidarı olarak tanımlanan aslî kurucu iktidardır. Anayasa, kurucu iktidarı elinde bulunduran kişilerin iradesinin ürünüdür. O hâlde anayasanın temeli konusunda iradeci pozitivizm kabul edilebilir. Özetle, hukukun kaynağı konusunda bizim benimsediğimiz görüş, anayasa bakımından iradeci pozitivizm, anayasa altı normlar bakımından ise normcu pozitivizmdir.
"Biz ef'âlimizin mesuliyetini müdrik Türk avukatıyız. Yaptığımız ve konuştuğumuzdan zerrece rücu ve nükûl edecek adam değiliz." Av. Suad Tahsin TÜRK
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.