Başkahramanımız Maya, dul ve bir çocuk annesi. Halkla ilişkiler bölümünde çalışıyor. İşi yabancı misafirlerle ilgilenmek. Bu seferki görevi ise profesör Wagner'i ağırlamaktır. Maya'nın bir taraftan işini yapması bir taraftan ergenlik çağındaki oğlu Kerem ile ilgilenmesi gerekmektedir. Kitabın bir kısmı Maya'nın duygularına, düşüncelerine, karşılaştığı zorluklara ve bu zorluklarla baş etme yöntemlerine değinirken aslında bu kitabın asıl kahramanının profesör Max Wagner olduğunu anlıyoruz. Wagner'in Türkiye'ye ilk kez gelmediğini, geçmişte ne zor şeyler yaşadığını, sevgilisi Nadia ile yaşadığı olayı anlatıyor. Livaneli bu kitabında yaşanmış bir faciayı kurgusal bir olay ile harmanlayıp bizlere sunmuş. Detayları kitabı okurken görecek ve hissedeceksiniz.
BURADA DUR,
Bazen spoiler verip vermediğimden emin olamıyorum. Sevgili okur, kitabı okumadıysan eğer burdan sonrasını okumanı tavsiye etmem. :)
Bu romanda Struma Fâciası çok etkili bir biçimde anlatılmaktadır, II. Dünya Savaşı sırasında Nazilerden kaçan Yahudileri Filistin'e götürmek üzere Romanya'dan yola çıkan Struma gemisinin İstanbul açıklarında Ş-213 Sovyet denizaltısı tarafından batırılmasıdır. Bu olayda 768 kişi hayatını kaybetmiştir ve sadece bir kişi sağ kalmıştır.
Kitapta en çok afalladığım yer Maya'nın şoförü Süleyman abenin her şeyi yanlış anlayıp koşa koşa yetkililere şikayette bulunması oldu. Bu iftira üzerine Maya işten atıldı. Ah be Süleyman çok fesatsın sen.
Kitabın sonu da beni sarsmıştı. Azrail'in Maya'yla konuşması...