İnsan neden okur? Bu soruya çok yönlü cevaplar verilebilir. Her insanın kendince durduğu bir nokta var.
İnsanın kendisiyle savaşını, kendi meselelerini ona anımsatarak gösterebilmesi bir eseri bir adım öne çıkarabilir... Bilgimizin bir kapısı vardır, uçsuz bucaksızdır ama yine de o sonsuzun kabulden önce ki durağı, bu gibi eserlerin tıklattığı o kapıdır. Felsefi gözün işlerlik kazanması ve idrakin yetişkinlik evresine girmesi o kapının bilincinde olmakla ilgilidir...
Her ne kadar bize hayat boyu edinemeyeceğimiz kadar çok tecrübeyi sunuyor olsa da, bir eserde bulamayacağımız, bulsak da kavrayamayacağımız, özümüzü görme, kendimizi yeniden değerlendirme fırsatı veren tecrübeler de vardır.
Kendimize bakmak sanıldığı kadar kolay değildir... İnsan ölümün sınırlarına gidip gelir ve görür ki başka birinin sahip olduğunu onun elinden almak, (sözle, gözle, ima ile) kendi elimizdekinden vazgeçmekten çok daha kolaydır...
Önce kendi ölümümüzü tanımak, başkasının dünyasının biricikliğini anlama noktasında bize yardımcı olacaktır...
Bu tecrübe bize şunu da ispat eder, haddini aşan şeyler zeval bulmaya mahkûmdur... Bize verilmiş şeylere sahip çıkarak onları öldürürüz.
Zekasını yücelten birinin, onu nasıl eksilttiğini seyredin... O'ndan başka şey düşünemiyorsanız bilin ki, onu öldürüyorsunuz. Çünkü ruhun sonsuzluğuna dayanabilecek bir ideal, bir sistem, bir beşer yoktur...
Öz, çok özel bir görüntüdür, onu dilediğimiz şeye yansıtamayız... Yansıtmak bir yana, eğer yeterince ölmemişsek, onu asla kavrayamayız...