Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Profil
İyilik
YERYÜZÜNDE İYİLİĞİ HÂKİM KILALIM Hayat rehberimiz olan Kur’an-ı Kerim’in ifadesiyle iyilik; Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaba ve peygamberlere iman etmektir. İmanına ibadetleri, salih amelleri yoldaş eylemektir. Sevdiği maldan yakınlarına, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, bütün ihtiyaç sahiplerine harcamaktır. İyilik, yetime kardeş, mülteciye ve muhacire ensar olmaktır. Mazluma elini, evini, gönlünü açmaktır. İyilik, ekmeği, duayı, sevgiyi ve kederi paylaşmaktır. Küçük de olsa her iyilik değerlidir, yeter ki samimiyetle yapılmış olsun. İnsanın eliyle, diliyle, malıyla, ilmiyle, tecrübesiyle yapabileceği nice iyilik vardır ki Allah Teâlâ onu Uhud dağı kadar büyütüp bereketlendirir. O hâlde inanan insan başkalarının takdirine ümit bağlamadan, kibir ve gurura kapılmadan, gösterişe kaçmadan iyilik peşinde koşmalı ve hayra vesile olmanın yollarını aramalıdır. İyiliği yaygınlaştırmalı ve onu yeryüzüne hâkim kılmak için gayret etmelidir. Diyanet İşleri Başkanlığı
Helal Kazanç
HELAL KAZANÇ Helal kazanç, Müslüman’ın üretim ve tüketim ahlakının olmazsa olmazıdır. Müslüman hem üretirken hem de tüketirken zihin ve gönül dünyasında Yüce Yaratan’ın emir ve yasaklarını, O’nun belirlediği ölçüleri göz önünde bulundurmak zorundadır. Çünkü bu mesele, aynı zamanda onun ahiret hayatını da etkileyecek bir konudur. Bu doğrultuda mümin kazancını helal yollardan temin etmeye özen gösterir. Yaptığı her işi, söylediği her sözü “Rabbim beni görüyor, yaptıklarımı biliyor” inanç ve düşüncesiyle yapar. Her şeyin en iyisini ve en güzelini ortaya koymaya çalışır. Haksız yollarla edinilen her türlü kazançtan uzak durur. Hırsızlık, gasp, faiz, kumar, rüşvet, şans oyunları, kamu malını zimmete geçirmek, yolsuzluk yapmak, eksik ölçüp tartmak, müşteriye fahiş fiyatla mal satmak, alınan maaş ya da ücretin karşılığında iş ve hizmet üretmemek, emeğin hakkını vermemek, sahte mal üretip tüketicilere zarar vermek gibi gayri meşru yollarla elde edilen mal ve servetten sakınır. Diyanet İşleri Başkanlığı
Reklam
BİLGİ VE AMEL BİRLİKTELİĞİ Yüce Kitabımızda yaklaşık yedi yüz elli yerde ilim ve ondan türeyen kelimenin geçmesi bilginin önemini işaret eder. Ancak bilginin hayata yansıması çok önemlidir. Bilgi amelle bütünleşmelidir. Bilgi tek başına bir anlamı olmayabilir. Bunun örneklerini hayatımızda devamlı görmekte, tecrübe etmekteyiz. Bu yüzden Kur’an’da bilgi kadar hatta daha fazla amele vurgu yapılarak bilginin insana yüklediği sorumluluk üzerinde durulur. Ahlaka dair emir ve yasakların hepsi pratiğe yani amele yöneliktir. Öte yandan Kur’an kâinattaki canlı ve cansız varlıklar, olaylar, oluşlar üzerinde tefekkür ederek hakikate ulaşmamızı ister. Dolayısıyla bir yandan aklı kullanmayı, bilinçli olmayı ön plana çıkararak düşüncesizce taklit etmeyi kesinlikle reddederken bir yandan da bilgiyle imanı ve ahlakı yan yana zikrederek aralarında bir bağ kurar ve insanın bilgiyle imanı ve salih ameli birleştirmesini ister. O hâlde insanın kulluk görevini tam olarak yerine getirme yolundaki gayretinin yarısını bilgi ve bilgilenme oluştururken diğer yarısını da salih amel oluşturur. Diyanet İşleri Başkanlığı
Tesbihat
NAMAZ SONRASI TESBİHAT Namazlardan sonra Yüce Allah’ı tesbih etmek oldukça faziletlidir. Hz. Peygamber (sas) namaz kıldıktan sonra üç kere istiğfar eder ve “Allah’ım, selam sensin, selamet de ancak sendendir. Mübareksin ey celal ve ikram sahibi!” anlamındaki şu sözü söylerdi: Allahümme ente’s-selâmu ve minke’s-selâm, tebârakte yâ ze’l-celâli ve’l-ikrâm (Müslim, Mesâcid, 135). Namazın ardından otuz üçer kere “Sübhanallah”, “Elhamdülillah” ve “Allahu ekber” diyerek Allah’ı anmayı tavsiye etmiş ve şöyle demişti: “Kim, her namazdan sonra otuz üç defa sübhânallah, otuz üç defa elhamdülillâh, otuz üç defa da Allahü ekber der ve sonra ‘Lâ ilâhe ilallâhu vahdehû lâ şerike leh, lehü’l-mülkü ve lehü’l-hamdü ve hüve alâ külli şey’in kadîr’ (Allah’tan başka ilah yoktur; yalnız Allah vardır. O tektir, ortağı yoktur. Mülk O’nundur, hamd O’na mahsustur. O’nun gücü her şeye yeter) diyerek bu tesbihatı yüze tamamlarsa günahları deniz köpüğü kadar çok olsa bile affedilir.” (Müslim, Mesâcid, 146) Diyanet İşleri Başkanlığı
Ahiret
BA’S BA’DE’L-MEVT (ÖLÜMDEN SONRA DİRİLİŞ) İnsan ölümlü bir varlıktır ancak ölüm onun için bir son değildir. Ebedî hayat olan ahiret hayatını yaşamak için insanın, öldükten sonra dirilmesi gerekir. Kur’an-ı Kerim’in bu husustaki ayetlerine göre tekrar dirilme muhakkak olacaktır. İsrafil’in ikinci defa sûra üflemesi ile kabirlerinde bulunan ve bazı nedenlerle kabre konulamayan tüm insanlar dirilecek ve bulundukları yerlerden kalkacaklardır. Bunda asla şüphe edilmez. Çünkü ahirete iman, öldükten sonra dirilmeyi kabul etmekle tamamlanır. “Ba’sü ba’de’l-mevt”in hak olduğunu, yoktan var edildiğini bilen her aklı başında kişi kabul eder. Zira yoktan var eden Allah için, ölmüş olanı diriltmenin zor olmayacağını bilir. Kur’an, ahiretin varlığını, öldükten sonra dirilmenin mutlaka gerçekleşeceğini sıklıkla vurgular: “İnsan neden yaratıldığına bir baksın. O, atılan bir sudan yaratıldı. O su, bel ve göğüs kafesi arasından çıkar. Şüphesiz Allah onu (öldükten sonra) tekrar yaratmaya elbette kâdirdir. (Târık, 86/5-8) Diyanet İşleri Başkanlığı
ALLAH TEMİZDİR, TEMİZLİĞİ SEVER Hayatta her iyiliğin ve güzelliğin başı sağlık, sağlığın başı da temizliktir. Sevgili Peygamberimiz hastalıktan önce sağlığın kıymetini bilmeyi tavsiye etmiştir. (Hâkim, Müstedrek, IV, 341) Bazen Peygamberimizin bu uyarısını unutuyoruz. Sıhhatin değerini ancak onu kaybettikten sonra anlıyoruz. Oysa temiz olmak ve sağlığımızı korumak öncelikle bizim görevimizdir. Peygamberimiz “Allah güzeldir, güzel olanı sever; temizdir, temizliği sever; kerem sahibidir; cömertliği sever.” buyurur. (Müslim, Îmân, 147) Temizlenme imkânı olduğu hâlde üstü başı kirli, saçı sakalı bakımsız, evi barkı düzensiz olan kişi, insanların yanında olduğu gibi Allah’ın katında da makbul değildir. Çünkü Allah’a hakkıyla ibadet ederek rızasını kazanmak ancak temizlikle mümkündür. Eşsiz bir temizlik vesilesi olan abdest ve gusül, namazın yanı sıra birçok ibadetin ön şartıdır. Beden temizliğine, ağız ve tırnak bakımına özen göstermek, haftada en az bir defa yıkanmak Peygamberimizin sünnetidir. Diyanet İşleri Başkanlığı
Reklam
İMAN SEVGİ VE GÜVENDİR İman, kul ile Allah arasındaki sevgi ve güven bağıdır. Sevgi; bizi Rabbimize bağlayan, gönüllerimizi birleştiren, hayatı anlamlı kılan eşsiz bir duygudur. Öyle ki, Kur’an-ı Kerim’in ifadesiyle samimi sevgi, Yüce Rabbimizin varlığının delillerinden biridir. (Rûm, 30/21) Bir müminin kalbinde en değerli köşe, Allah’ın sevgisine ayrılmıştır. Mümin, Rabbini şartsız ve sınırsız bir biçimde, ihlas ve ihtiram ile sever. Müminin yüreği, Allah Resûlü’nün sevgisiyle de doludur. Zira Peygamberimizi sevmek, Rabbimizi sevmenin gereğidir. Allah’ı Rab, İslam’ı din, Muhammed’i peygamber olarak gönülden benimseyen kimse imanın tadını almış demektir. (Müslim, Îmân, 56) İman eden insan, aynı zamanda güvenilir insandır. Peygamberimizin ifadesiyle mümin, insanların canları ve malları konusunda kendilerine zarar vermeyeceğinden emin oldukları kişidir. (Nesâî, Îmân ve şerâiuh, 8) Hatta komşusuna güven telkin edemeyen kişi, gerçek manada iman etmiş olmaz. (Buhârî, Edeb, 29) Diyanet İşleri Başkanlığı
Evlilik
EVLİLİKTE İLETİŞİM ADABI Eşler ne kadar uyumlu olursa olsun evlilikleri boyunca tartışma gerektirecek durumlar yaşayabilirler. Her tartışmanın sonucunda uzlaşmaya varamayabilir ya da sorunlarını çözemeyebilirler. Önemli olan tartışmayı yıkıcı bir kavgaya dönüştürmemektir. Bunun için niyet ve üsluba dikkat etmek gerekir. Çiftlerin geçinmeye gönlü varsa, iyi niyet anahtarları ellerinde demektir. Üslup da bu anahtarı kullanma becerisidir. Tartışmalarda hatırlanması gereken şey, karşıdaki kişinin rakip ya da düşman olmadığıdır. Samimi ve güzel duygularla şahitlerin huzurunda bile isteye çıkılan bu yolda her iki taraf da yapıcı bir tutum benimsemelidir. Tartışmanın yeri ve zamanına dikkat etmeli, çocukların ve aile büyüklerinin yanında tartışmaktan kaçınmalılardır. Sorunların hepsi anında halledilmek zorunda değildir. Biraz bekleyebilecek olanlar, özellikle büyük meseleler, sakin bir zamana ötelenebilir. Böylece anlaşılamayan konularda eşlerin birbirini ve kendini yıpratma payı azalacaktır. Diyanet İşleri Başkanlığı
PEYGAMBERİMİZ VE AİLE Aile kurmak kadar aile olmak da önemlidir. Aile olmak, aynı duygu ve düşünce dünyasında buluşmaktır. Allah’ın rızası doğrultusunda bir ömrü paylaşmaktır. Yüce Allah, insanoğlunu dünya hayatında yalnız bırakmamış, ona aile olmayı lütfetmiştir ve aile huzuru konusunda peygamberi örnek göstermiştir. Peygamberimiz (sas) ailesini ihmal etmez, onların işiyle ve sorunlarıyla ilgilenip yardımda bulunurdu. Onun ailesinde sevgi, şefkat ve merhamet gibi değerler esas alınmıştır. Peygamberimiz (sas) asla eş ve çocuklarına en küçük bir şiddet ve hakarette bulunmamıştır. Onları ilahi bir emanet olarak görmüş, sevgi ve saygıyla onlara davranıştır. Peygamber Efendimiz (sas) “Sizin imanızın en iyi olanları bakımından en hayırlınız, ailesine karşı en hayırlı olandır.” (Tirmizî, Menâkıb, 63) buyurmuştur. Peygamberimizin (sas) kurduğu örnek aileyi göz önüne alarak yuvalarımızı huzurla buluşturalım. Aile olmak ve aile kalmak için gayret gösterelim. Sevgiyle mayalanan aile ocağımızda gönül dilini, nezaketi ve adaleti hâkim kılalım. Hanemiz, merhamet rehberimiz Allah Resûlü’nün aile saadetinden izler taşısın. Diyanet İşleri Başkanlığı
Ölçülü olmak
ÖLÇÜLÜ OLUNMALI Yüce Allah, kâinata bir ölçü ve denge koymuştur. (Kamer, 54/49) En değerli varlık olarak yarattığı insana da tüm yaşantısında ölçülü ve dengeli olmasını emretmiştir. İnançta, ibadette, ahlakta, infakta ve diğer davranışlarda ölçülü ve dengeli olmak, olgun bir müminin özelliklerinden sayılmıştır. Her alanda aşırılık ve taşkınlık ise yasaklanmıştır. Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de her fırsatta aşırılıktan kaçınmayı ve itidali elden bırakmamayı tavsiye eder. (Hûd, 11/112) İslam toplumu, Allah katında “vasat bir ümmet” (Bakara, 2/143) olarak nitelendirilir. Hadislerde “mutedil (bir ümmet)” (Tirmizî, Tefsîru’l-Kur’ân, 2) olarak geçen bu ifade, adalet sahibi, her şeyi yerli yerine koyan, yerli yerince yapan, her şeye hakkını veren, aşırılıklardan (ifrat ve tefritten) uzak duran, orta yolu takip eden, dengeli bir toplum olarak açıklanmıştır. Kur’an-ı Kerim’de haddi aşanlar ve aşırıya kaçanlar şöyle uyarılır: “Ey iman edenler! Allah’ın size helal kıldığı iyi ve güzel şeyleri haram saymayın, sınırı da aşmayın. Allah sınırı aşanları sevmez.” (Mâide, 5/87) Diyanet İşleri Başkanlığı
60 öğeden 31 ile 40 arasındakiler gösteriliyor.