Kadın kısmının bir hükmü yoktu bu başı karlı, eteği dumanlı dağ köylerinde. Çünkü pek çoğunun o güne değin okuyabildiği tek şey kendi alın yazılarıydı.
İçinde ne korkusu ne bilinci ne acısı ne de duyguları kalmıştı. İçinde anlatılmaz bir çaresizlik hissediyordu ne intikam hırsı vardı ne de öfkesi, hissettiği tek şey çaresizlik, ifade edilemez çaresizlik; sanki gözyaşlarıyla birlikte vücudundaki bütün kanı da akıp gitmiş ve kendi ağırlığından yıkılmış vücudu cansız bir şekilde yatıyordu orda ....
Bir kadın her şeyi ile bir bütün olmalıdır. Saçlarıyla,güzel bakan gözleriyle, bakımlı yüzüyle ,özenli giyimiyle ,kokusuyla kadınsı varlığıyla...
Kadın kadın olduğunun farkında olmalı ve bunu hissettirmelidir.
Tanrı en büyük özeni erkeği yaratırken gösterdi
diye yazar kitaplar,
çünkü erkek başlı başına bir dünyaymış.
Anlatılan kadın olmalı bana kalırsa,
çünkü kadın aydınlık bir gökyüzü;
gökyüzünün yeryüzüne üstün olması gibi,
kadın da erkekten daha güzel.
En tutsak kadın bile vahşi benliğinin yerini savunur, çünkü sezgisel olarak bilir ki, bir gün bir mazgal deliği, bir çıkış, bir fırsat bulduğunda tabana kuvvet kaçmak için ondan güç alacaktır.
Kafamın üstüne konan kral kelebekleri, gece takılarım olan ateşböcekleri ve bileziklerim olan zümrüt yeşili kurbağalar sayesinde, süslenmenin kutsal sanatını öğrendim.