m

Mektup

12 member · 1 new post
Benim de sözlerimle seni kırdığım çok oldu, ama sonrasında bunu daima anlardım, canım acırdı, ancak kendime hâkim olamaz, sözcüklerin ağzımdan çıkmasını engelleyemezdim, onları daha söylerken pişman olurdum. Ama sen sözcüklerle kolayca hücuma geçerdin, ne söylerken ne de sonrasında birilerine acırdın, insan senin karşında tümüyle savunmasız kalırdı.
Huysuz, dikkatleri dağınık, söz dinlemeyen çocuklar olmuştuk, çoğunlukla içimize doğru olmak üzere aklımız sürekli kaçıştaydı. Böylece sen de biz de acı çekiyorduk.
Reklam
Kemikleri dişlerle parçalamak yasaktı, ama sana serbestti. Sirkeyi höpürdeterek içmek yasaktı, ama sana serbestti. Asıl mesele, ekmeğin düzgün kesilmesiydi; ama bu işi üzerinden sos damlayan bir bıçakla yapıyor olman önemsizdi. Yemek artıklarının yere dökülmemesine dikkat edilmesi gerekiyordu, ama sonunda çoğu senin oturduğun yerin altında olurdu. Sofrada yalnızca yemekle ilgilenilmeliydi, oysa sen tırnaklarını temizleyip keser, kurşunkalemlerini yontar, kürdanla kulaklarını temizlerdin. Lütfen baba, beni yanlış anlama, bunlar aslında bütünüyle önemsiz ayrıntılardı, ancak benim gözümde müthiş yetkin biri olan senin bana koyduğun kurallara uymamanla benim için ezici olmuşlardı.
Ya da şöyle olurdu: Gerçek anlamda bir uzlaşma gerçekleşmezdi, annem beni yalnızca senden gizli korurdu, bana gizlice bir şey verir ve bir şeye rıza gösterirdi; o zaman senin karşında yine namussuz yaratık, hilebaz, hakkı olduğunu düşündüğü şeye bile kendi hiçliği yüzünden yalnızca gizli yollardan ulaşabilen, suçluluğunun bilincinde bir kişi olurdum. Tabii sonra bence hakkım olmayan şeyleri bu yollardan aramaya alıştım. Bu yine suçluluk bilincimin büyümesi demekti.
Bu sonucun seni yine de utandırıyor olmasının, evet kendi eğitiminin verdiği sonucu kabul etmek yerine bunu istem dışı reddetmenin nedeni, senin elinle bendeki malzemenin birbirlerine çok yabancı kalmasıdır. “Tek söz itiraz istemem!” der ve böylelikle benim içimdeki hoşuna gitmeyen karşıt güçlerin sesini kesmek isterdin, ancak bu tesir benim için fazlaca güçlüydü; aşırı itaatkârdım, büsbütün susup senden saklanırdım, ancak kudretinin -en azından doğrudan- bana ulaşamayacağı kadar senden uzaklaştıktan sonra hareket etme cesareti gösterebilirdim. Sense önde dururdun ve her şey sana “karşı”ymış gibi görünürdü yine, oysa bu senin gücünle benim zayıflığımın doğal sonucuydu yalnızca.
Koltuğundan dünyayı yönetiyordun. Senin fikrin doğruydu, başka her fikir çılgıncaydı, aşırıydı, kaçıklıktı, normal değildi. Bu arada özgüvenin öylesine büyüktü ki, tutarlı davranma zorunluluğu hissetmiyor, ama yine de haklılıkta diretmekten vazgeçmiyordun. Bir konuda hiçbir fikre sahip olmadığın da olurdu, bu yüzden konuyla ilgili olası tüm fikirler istisnasız yanlış olmak zorundaydı. Örneğin Çeklere söverdin, sonra Almanlara, ardından Yahudilere; üstelik ayrım yaparak değil, her konuda söverdin ve sonunda geriye senin dışında kimse kalmazdı. Benim gözümde, haklılıkları düşünceyi değil kendi şahıslarını baz alan bütün zorbaların sahip olduğu o muamma özelliği edinmiştin. En azından bana öyle gelirdi.
Reklam
1,000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.