Modern ölümcül günah ise depresyondur. Her çağda insan olmaya dair olan, neredeyse antropolojik bir sabit teşkil eden depresiflik, üzgün ve mutsuz olabilmek, ağır bir başarısızlığa dönüşüyor, post-ahlakçı bir tutumla "hastalık" sayılıyor. Oysa kendini depresif sanan ve çok defa haklarında depresif teşhisi konanların birçoğu sadece melankoliktir...
Melankoli ile depresyon arasında kalan değerlendirilmesi zor bir gri bölge bulunur. Fakat depresyon teşhisinin melankoli içinde enflasyonist ölçüde kullanılması, hasta sayısını saçma yüksekliklere vardırır. İlaç sanayi için ve ne olursa olsun hastalığın kamusal algılaması açısından da iyidir bu, fakat tek tek vakalar için iyi değildir,zira melankolide ilaçlardan çok sohbet arkadaşına ihtiyaç vardır, depresyonda ise hekim ve terapist müdahalesine...
Melankolinin ipeksi elleri vardır, ama bileği güçlüdür. Kalbi kavrar ve yalnızlık içinde bunaltır. Melankolinin bağlaşığı olan bu yalnızlık, manevi yücelmenin de arkadaşıdır çünkü. Melankoliye ve yalnızlığa düşen genç bir adamın ruhu rüzgarda titreyen, şafakta açılan ve gece çöktüğünde de kapanan körpe bir zambak gibidir. Onun zihnini meşgul edecek etkinlikleri yoksa, oyunlarını paylaşacak arkadaşları yoksa, hayat bu genç adam için, örümcek ağlarından başka şey görmediği, sürünen boceklerin çıkardığı boğuk sesten başka bir şey duymadığı daracık bir hapishaneden başka ne olabilir ki.