Herşeyi Allah’tan İste!..
Bir gün Mevlâna Hazretleri Şeyh Selâhaddin-i Zerkûb’un dükkânında oturmuştu. Dostlar da dükkânın çevresinde halka olmuş ilâhî bilgiler ve sırlarla meşgul oluyorlardı. Birdenbire ihtiyar bir adam göğsünü döverek, ağlayıp sızlayarak içeri girdi; Mevlâna’nın ayağına kapandı, hüngür hüngür ağladı ve :
–Yedi yaşında bir çocukcağızım vardı. Onu çaldılar. Kaç gündür aramaktan dermansız bir hâle geldim; ama yine onu bulamadım, dedi. Bunun üzerine Mevlâna büyük bir hiddetle:
–Tuhaf şey bütün varlıklar Allah’ı yitirmişler, onu hiç aramıyor ve onun için de bir istekte bulunmuyorlar. Ne göğüslerini, ne de başlarını dövüyorlar. Sana ne oldu da göğsünü dövüyorsun. Senin gibi bir ihtiyar kendi çocukcağızının hasretiyle harap ve rüsvâ oluyor. Neden bir an Allah’ı aramıyor ve imdat istemiyorsun ki kaybolmuş Yusuf’unu Yakup gibi bulasın, buyurdu.
Çaresiz kalan ihtiyar derhâl tövbe etti ve göğsünü kapamağa başladı. Tam bu sırada onun kaybolan çocuğunun bulunduğu haberini getirdiler. (I, 118-119)
Bir gün Mecnun'a yakınları: "Senin Leyla Leyla diye yanıp tutuştuğun kız, hiç de öyle senin dediğin gibi güzel bir kız değil. Şehrimizde ondan güzel, ay parçası gibi binlerce kız var." dediler.
Mecnun: "Bedenlerimiz, görünüşümüz, testi gibidir. Güzellik de, o testinin içindeki ilâhî şa- raptır. Cenab-ı Hak bana, Leyla'nın suret testisinden ebedî aşkın şarabını içiriyor. Siz testiyi görüyorsunuz, ama içindeki şarabı göremiyorsunuz. Doğru ve namuslu bakmayan göz, o şarabı göremez. Gönlü temiz ve uyanık olmayan da ilâhî aşk şarabından içemez" dedi.
"Küle döndüysen yeniden güle dönmeyi bekle. Ve geçmişte kaç kere küle dönüştüğünü değil, kaç kere yeniden küllerin arasından doğrulup yeni bir gül olduğunu hatırla."