Profil
Standartlar monotonluk getirir mi?
Osmanlı topolojik yaklaşımı, bunun evlere uygulanması sonunda ortaya çıkan akıl almaz çeşitlilik, pencereler hep birbirinin aynı olsa bile her evin tamamen müstakil bir şahsiyet olması, her sokağın tamamen şahsi bir hüviyete sahip bulunması, Türk-Osmanlı şehir çözümlemesinin müthiş bir katkısıdır insanlığa. Standartlar düzeni doğru kurulduğu takdirde Osmanlı-Türk şehrinde olduğu gibi objektif âlemin kısıtlanmış ve steril bir görüntü kazanması önlenir, maddi ve manevi âlem arasındaki karşıtlık ortadan kaldırılmış olur.
Sayfa 213 - TimaşKitabı okuyor
Reklam
Ankara, Keçiören’de Mordor’un Kara kulesine benzeyen bir yapı var.
Mimarlık yaşamla bütünleşik, yaşamı kapsayan bir olgudur, anlamlı olabilmesi yaşam koşullarına ve ortamına yaptığı katkıya, yüklediği değerlere bağlıdır ve mimarın gerçek fonksiyonu yaşamın yorumlanmasıdır.
Ekrem Hakkı Ayverdi tamamlayamadığı bir eserin önsözünde şöyle diyor: "Hakiki sanatkâr yaptığının “ezelin” elinden çıktığını bilendir. Sani'-i Hakiki'nin yani yaratıcının kendisine tanınan imkân ve saha dairesinde dünya üzerindeki bir icrakârı olduğunu idrak etmezse nafiledir."
Geleneksel şehirlerimizde mahalle bir aidiyeti temsil etmektedir.
Reklam
❛❛ Sultan II. Kılıçaslan döneminde devrin vüzerasından Şemseddin Altun Aba tarafından 1202 yılında yaptırılan tarihi İplikçi Cami avlusundaki şadırvanın önemli bir özelliği bulunuyor. Üzerinde kubbesi ve 8 sütunu bulunan şadırvanın birbirine karşıt aynı hizadaki sütunlar arası konuşmalarda oluşan akustik nedeniyle ses sanki yukarıdan aşağıya doğru çok yakından, hoparlörden geliyormuş gibi bir his uyandırıyor.. ✨
Apartmanın; oturanı değil satanı memnun eden kar düşüncesiyle üretilmesi, insana layık bir yapı biçimi olmaması, temel insan haklarını hiçe sayması, bilhassa yaşlı ve çocukların hiçbir ihtiyacını gözetmemesi, yüksekliği ile insanı önemsizleştirmesi, insanı tabiattan koparması, insanı nesneleştirmesi, çevreye verdiği zararlar, orada oturacak insanlara nasıl yaşamaları gerektiğini dikte eden tahakkümcü karakteri, insanın başta mahremiyet gibi kutsal değerlerinin hiç birini dikkate almaması...
Dolmabahçe Sarayı, Ermeni asıllı mimarlar Garabet Amira Balyan ve oğlu Nigoğos Balyan tarafından 1843-1855 yılları arasında yapılmıştır.
Geç dönem Roma ve Bizans sanatçıları sanki binaları hiç 'in natura' görmemiş, nesneleri sadece oyuncak benzeri düz­lemsel kesitler olarak algılamışlardı. Oranlar konusu da aynı şekilde pek ilgilendirmiyordu onları ve zamanla bu ilgi daha da azaldı! Figürler ile bu figürler için tasarlanmış binaların büyüklükleri arasında gerçeğe uygun düşen oranlar yoktu ke­sinlikle.
354 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.