Arkaik kültürlerin dinsel insanı için, Dünya her yıl yenilenir; başka bir deyişle her yıl, ilk baştaki "kutsallığına yeniden kavuşur, Yaradan'ın elinden çıktığı sıradaki haline döner.
Atalarımız da tıpkı bizler gibi bilgiye açtı. Çoğu, günlük yaşamlarında olup bitenlerin nedenlerini bilmek istiyordu. Kimileri daha ileri giderek evrenin yapısını sorguluyordu. Sorunun önemi ya da boyutu bir yana, merak onları sorgulamaya yönlendirdi. Böylece yanıtlanamayan soruları yanıtlamak için söylenceler oluşturuldu.
Söylenceler, yüzyıllar boyunca yalnızca yaradılışın öyküsünü değil, aynı zamanda sevgi, ihanet, savaş, tutku, kıskançlık, sadakat ve trajedileri de güçlü tanrıları, soylu kahramanların ve korkunç canavarların öyküleri vasıtasıyla aktardılar.
Kullandığınız dil klasik mitolojinin etkisi altındadır: Kendini beğenmiş kişiler narsistir, düşmanınızın zayıf noktası onun Aşil topuğudur, hipnozun düş dünyası halini deneyimlemişsinizdir ve dünyayı görmek için atlasa bakarsınız.
Eski Ahit, Yaradılış'ı anlatmaya Nuh'un çok sevilen hikâyesiyle başlar. Bu hikâye Babil efsanesi Uta-Napiştim'den türetilmiştir ve Babil'den de eski birçok medeniyetin mitolojilerinde bulunur. Çifter çifter gemiye binen hayvanların efsanesi sevimlidir ancak Nuh'un hikâyesinin ahlak dersi berbattır. Tanrı insanoğluna kızar ve bunun sonucunda, çocuklar da dâhil herkesi (bir aile haricinde) topluca selde boğar ve bu boğularak ölenlere gemiye binenler dışındaki (büyük ihtimalle suçsuz) hayvanlar da dahildir.
Her dünya tanrıların eseridir, çünkü ya doğrudan tanrılar tarafından yaratılmış, ya da örnek alınacak Yaratılış eylemini ritüellerinde yeniden gerçekleştiren insanlar tarafından kutsanmış, dolayısıyla "kozmoslaştırılmıştır." Başka bir ifadeyle dinsel insan ancak kutsal bir dünyada yaşayabilir, çünkü sadece öyle bir dünya varlığın bir parçası olup, gerçekten var olur. Bu dinsel gereklilik, giderilmesi olanaksız bir ontolojik susuzluğu ifade eder.
Sonuç olarak, tapınak sayesinde, Dünyanın bütünü yeniden kutsanır. Kirlenmişlik düzeyi ne olursa olsun, Dünya tapınakların kutsallığı sayesinde sürekli arınır.
bir yere yerleşmek, bir köy veya sadece bir ev inşa etmek çok ciddi bir karar almayı gerektirir, çünkü insanın doğrudan varoluşu gündeme girer: Sonuçta söz konusu olan kendi "dünya"sını yaratmak ve onu sürdürüp yenileme sorumluluğunu üstlenmektir
Gök yüzü, bir orta direğin ayakta tuttuğu muazzam bir çadır olarak algılanır: Çadır kazığı veya evin orta direği Dünya Direkleriyle özdeşleştirilir ve bu adla ifade edilir.
Bir toprağa yerleşmek, bir konut inşa etmek, tüm bunlar hem tüm topluluk hem de birey açısından hayati bir kararı gerektirir. Çünkü içinde oturma, yaşama tercihi yapılan "dünya"nın yaratılmasını üstlenmek söz konusudur. Dolayısıyla tanrıların eserine, kozmogoniye öykünmek gerekir