Mükemmeliyetçilik nadir durumlarda bir göreve bağlılık sonucu oluşur ama çoğunlukla bilinçaltında yatan başarısızlık ve reddedilme korkusundan kaynaklanır.
Böylece "mükemmellik çabası" yorgunluk durumun dan tükenmişliğe kadar götürebilir. Halbuki tükenmişlik, çoğu durumda sadece bunu yaşayan kişiye ve en yakın çevresine etki eden sonuçlardan biridir.
"Mükemmel bir sevgili, mükemmel bir eş, çevre için yapılan bir şeydir. 'Bulabileceğimin en iyisini bulayım, yanlış bir karar vermeyeyim' ise çevreyle ilgili değil, kendi vicdanımızla ilgillidir. 'Yanlış bir karar vermeyeyim!' Bu konuda karar alırken, İngilizce derslerimizi hatırlayalım:
İngilizce 'decide' (karar vermek) kelimesini şöyle açıklayabiliriz:
de- ‘iki’ demek; -cide ‘öldürmek’ demek. İki taneden birini öldürmek. Geri dönülemez bir adım atmaktır. Karar vermek istemeyiz, karar vermekte çok zorlanırız. Bunun obsesif bir duruma, kılı kırk yarmaya bağlı olduğunu düşünürsek hemen yardım almamızda yarar var. Çünkü bu düşünce kalıbıyla gerçekten de hayatımızı harcayabiliriz."
Mükemmeliyetçilikle detaycılığı karıştırmamak gerekir. Mükemmeliyetçiliğin altında hata yapma korkusu vardır. Hata yapmaktan korktuğumuz için işimizi mükemmel yaparız ki kimse bize bir kusur yakıştıramasın.
Ters kişilik yapıları olmasına rağmen, aşırı mükemmeliyetçiler ile baştan
savmacılar da atalete yatkındır. "Mükemmel bir şey yapıncaya
kadar hiçbir şey yapmayacağım" demek, atalete düşüren bir mantık yürütme biçimidir. Bunun yerine, Japonların kaizen ilkesini benimseyip, temel yeterliliğe sahip olduktan sonra üretime geçip, sonra sürekli ve hızlı bir şekilde her şeyi iyileştirmek daha iyi bir fikirdir. Bir hayali uzun süre içinizde tekrarlar, fakat hiç eyleme geçmezseniz, hayalleriniz içinizde küflenebilir!