Nilgün Marmara’yı intihar mahallesine girmeden anlatmayı dert edinen yazar anlatımında ölüm sokaklarını geçememiştir. Çünkü Nilgün Marmara o sokaklarda oynayarak büyümüştür. Anlatımda kimi zaman fazla duygu aktarımı sebebiyle kitaptan uzaklaşsam da birçok katmanı olan Nilgün Marmara’yı başka boyutlarıyla okuyucuya aktarması güzeldi. Özellikle kitapta eşinin işi sebebiyle Libya’da 16 ay geçiren Marmara, adeta steril ortamını elinde dezenfektan olmadan terk etmiş ve kendini kitaplara emanet etmiştir. Giderek yalnızlaşan Marmara “Bir şeyden kaçıyorum bir şeyden, kendimi bulamıyorum, dönüp gelip kendime yerleşemiyorum, kendimi bir yer edinemiyorum, kendime bir yer... Kafatasımın içini, bir küçük huzur adına aynalarla kaplattım, ölü ben’im kendini izlesin her yandan, o tuhaf sır içinden!” diyerek kendisine de yabancılaştığını anlatıyordu. Tüm bunlar Sylvia Plath’ı tanıdıkça mı yoksa onun müdahalesi olmadan mı oldu bilmiyorum? İkisinin yollarının kesiştiği bu kitabın sonunda Sylvia hiç sevgi göremeden giderken Nilgün sevgileri göremediği için gitti diyebilir miydik?