n

Norveç Edebiyatı

0 üye
"hiç sevmiyordu."
İlk tepkisi şöyle oldu: Şu işe bak, senelerce, hele çocuklar küçükken her gece akciğer kanserine yakalanacağım diye uykularım kaçardı, ola ola mide kanseri oldum. Zaman kaybı! Annem böyleydi işte. Sigara içerdi, tıpkı yetişkin oldum olalı benim de içtiğim gibi. Gece yarısı yatakta kaskatı yatmanın, kuru, yanan gözlerle karanlığa bakmanın, hayatın tadını ağzında kül gibi duymanın nasıl bir şey olduğunu iyi bilirim, ama ben çocuklarımı babasız bırakmaktan ziyade kendi hayatımdan endişe duymuşumdur hep. Bir müddet elinde zarfla mutfak masasında oturup pencereden senelerdir baktığı aynı çimenliğe, aynı beyaz boyalı çite, aynı çamaşır iplerine, birbirinin tıpkısı gri evlere baktı ve burayı hiç mi hiç sevmediğini fark etti. Bu ülkenin kayasını taşını, çam ormanlarını, yaylalarını, dağlarını hiç sevmiyordu.
Sızı
"O sırada biri nasıl hissettiğimi sorsa, na şurası sızlıyor derdim, göğsümün üzerini, daha doğrusu gırtlağımın hemen dibini işaret ederek."
Reklam
yapabileceğim hiçbir şey yok
Bedenime olacaklardan korkuyordum, göğsümde hissettiğim acının, en küçük bir lokmayı bile yutarken verdiğim mücadelenin, bacaklarımdaki ani hissizliklerin daha beter olacağından korkuyordum, hasarlı radyo dalgaları gibi uçuşan düşüncelerimden, rüyalarımdaki çılgın, sonsuz düşüşlerden; muhtemelen her şey daha beter olacaktı, hem bu konuda yapabileceğim hiçbir şey yoktu. Beni bu durumdan çıkaracak bir irade hamlesi, bir düşünce sıçraması yoktu. Bazen tek seçeneğim bir iskemlede oturup en kötü atakların geçmesini beklemek oluyordu, en basit bir işi bile yapabilmek için, bir dilim ekmek kesmek, tuvalete gitmek, koridordaki o yorucu metreleri aşıp yatağıma yatabilmek için. Çoğunlukla teslim olup nerede oturuyorsam orada uyuyordum ve kapıda anahtarın döndüğünü duyduğumda kafamda çakan mavi ışıkla aniden yerimden sıçrayarak uyanıyordum.
"Anne, ben boşanıyorum."
Geldiğimi duyduğuna eminim ama dönüp bakmadı. İyice yaklaştığımda yavaşça seslendim: "Merhaba!" Yine dönmedi, sadece "Hemen konuşmaya başlama sakın," dedi. "Benim," dedim. "Kim olduğunu biliyorum," dedi. "Uzaktan düşüncelerin tangırdıyordu. Paraya mı sıkıştın?" Kahretsin, hasta olduğunu, hatta ölebileceğini biliyordum; bunun için peşinden gelmiştim, buna emindim, yine de dedim ki: "Anne, ben boşanıyorum." Sırtından kendini nasıl toparladığını, ağırlığını vücudunun içindeki bir yerden başka bir yere, kendi olduğu yerden, muhtemelen benim olduğumu düşündüğü yere nasıl geçirdiğini gördüm. "Gel otur," dedi. Bol bol yer olduğu halde sanki bana yer açar gibi kenara kaydı ve dolaşık otlara eliyle vurarak neredeyse sabırsızca: "Gel madem!" dedi. Gidip yanına oturdum.
"hayat böyle olmamalı da."
"Annemin ne düşündüğünü biliyordum: Bu çocuk yeterince güçlü mü, kendi kendine ayakta kalmayı başaracak mı yoksa çok mu zayıf? Benim çok zayıf olduğuma inandığını düşünüyordum, karakterimde onu şüpheye düşüren bir şey vardı, sadece onun bildiği bir zayıf nokta, temellerimde bir çatlak; her şeyin elime hazır verildiğini söylemeye çalışıyordu, hayat böyle değil diyordu, böyle olmamalı da."
Mao
"Kırılgan ayrılış imgeleri, o zamanki hali köyün. Lanet olsun zaman nehrine; otuz iki yıl geçmiş bile."
Reklam
32 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.