Her şeyin fâni, vefasız oluşu, olayların üzerimizdeki izleri olan hatıraların da zamanla silinmesi, unutmak denilen o müthiş hem de kurtarıcı musibet,daha yaşarken hayat yolunda adım adım öldüğümüzü göstermiyor mu?
”Rahmet kapısı elle açılmaz; o kalp ile zorlanır. Kalbini hiç incitmeden o kapıyı açayım dersen boşuna yorulursun. Bırak, bin defa kalbin kırılsın. Bin kere Mi'raç'dan düşüp yuvarlan. Yine de usanmadan o kapıyı zorlayacaksin. Ancak fâni varlıkla ve fani kuvvetlerle rahmet kapısı zorlanmaz. Bir kere de fenâdan sıyrıl; rahmet kapısını öyle zorla.“
“Bir yanda zulüm ilerlerken öte yanda mazlumların haline deva olsun diye harekete geçenler, mazlumları da zalimlerin mertebesine yükseltici mağrur sesler çıkarırlar; mazlumlara müdahane sanatile omuzlarda taşınır, başların üstüne yükseltilirler. Bunlar da ötekiler kadar zalimdir. Ezilen iman safından yükselen gurur naraları kendilerine teselli oldukça zalimler yerine geçebileceklerini düşünürek zulmü taklid ederler ve ilk fırsatta kendi etraflarında zulüm denemeleri yapmaktan çekinmezler.”
Daima hakikati, hareketlerimizin yaptığı seçimin açısında ararız. Yani kendi hakikatimizi müthiş bir egoizm ile kendimiz tayin eder, sonra elimizi âleme açarak doğru düşündüğümüzü ispat edici delilleri âlemden dileniriz ve böylelikle davranmada oluşumuzun aslâ farkında olmayarak fikirler, haklar, hakikatler savunuruz. Varlığımızı esir ederek arkasından sürükliyen zavallı ihtiraslarımızı göremeyiz de fezada muhteşem bir uçuş veya şahane bir yarış yaptığımızı, iddia ederiz.
Sayfa 21 - 30. Baskı, Ağustos 2020, Dergah Yayınları