Üniversitede ders kitabımızdı Madam Bovary. Okurken en çok sıkıldığım romandır süreç bağlamında bakarsak. İlk 100 sayfası oldukça durağandı, olay yok denecek kadar azdı ve altını özenle çizebileceğim cümleler yoktu, her şey realist bir görüş açısıyla dizayn edilmişti. Bana göre son derece kuru ve yavan bir atmosferdi. Fakat yapacak bir şey yoktu ders kitabımdı ve haliyle iş başa düşmüştü. Zor bela okudum bitirdim romanı. Artık derste Madam Bovary işlenmeye başlamıştı ve buna nasıl dayanacaktım? Gel zaman git zaman bir Madam Bovary’yi 6 haftalık bir süreçte ders kapsamında ele aldık. Kitap kapsamında dersin repertuarı çok renkli bir hale geldi. Emma Bovary’nin karakteri, okuduğu romanlar ve bu romanların onun dünyasına etkisi ve hayat algısına olan dokunuşu, hayat karşısında aldığı kararlar, seçimleri… Her şey o kadar tutarlıydı ki. Kitaptaki her bir mevzu bir kavrama ya da duruma tercüman oluyordu sanki. Bana kalırsa ben, Madam Bovary’yi derste okumuştum. Kısacası: Bazen bazı kitaplar kişiye hitap etmeyebilir. Fakat hemen yabana atmamak lazım. Üzerine bir düşünce yazısı veya makale okumak, ilgili kitabı okuyan diğer insanların fikirlerini dinlemek, uzmanların görüşlerini işitmek bu noktada ayrı bir soluk getiriyor her bir okumaya. Böyle bir yolun varlığını hatırlamak, farklı sulara girme cesareti göstermek gibi geliyor bana.