“Bilirsiniz işte, herkes onları hisseder, şu güzellik dedikleri şey. Tam olarak oydu, çiçek güzeldi, çok güzel bir çiçekti. Ve ben hükümlüydüm, bir gün sonsuza dek ölecektim. Çiçek çok güzeldi, geleceğin insanları için her zaman çiçekler olacaktı. Hiçlik birden kafama dank etti; huzur ve zincirin sonu zannettiğim şey aslında hiçlikti. Ben ölecektim ve Luc çoktan ölmüştü, bizim gibi biri için bir daha asla çiçek olmayacaktı, hiçbir şey olmayacaktı, kesinlikle hiçbir şey olmayacaktı ve hiçlik işte buydu, bir daha asla çiçek olmamasıydı.”
“Tamamen oyunun içinde olmamak, o insanlara bir böcek bilimci gibi dışarıdan bakmak beni biraz rahatsız ediyordu. Ne yapabilirim ki, bu hayatta hep başıma gelen bir durum ve hiçbir şeye bağlanmamak için bu eğilimimden istifade etmeyi neredeyse başardım.”
14 nesil kör doğan kör büyüyen kör ölen bir millet. Dünyanın ortasında sıkışmış bir körler ülkesi. Hayatlarını koklayarak ve işiterek idame ettiren bunu da çok başarılı yapan bir halk. Bir kaza sonucu karakterimizi bu ülkeye girdiğinde halka önce “gördüğünü” kanıtlamaya çalışıyor fakat halkın görme anlayışı bizim bildiğimizin çok dışında.
Kitapta salt görmenin ne kadar sığ olduğunu bunu betimlerken yüzünde ki şişen iki şeyin düşünmeyi engellemesi tanımı çok etkileyiciydi. Bir çoklarımız için görmek; düşünmenin , hayal etmenin, tasarlamanın önünde körlük oluşturuyor.
Körler ÜlkesiH. G. Wells · Kolektif Kitap · 20182,428 okunma