1320 Hicret yılında, AMASRA, terk edilmiş bir genç kadın gibi endişeli ve mütecessis gözlerini, dalgalarin yuvarlandığı ufuklara dikerek, posta vapurlarını beklemezdi ve geçip giden vapurlara güzelliğini teşhir etmek ve yaltaklanmaktan, yorgun ve bezgin değildi. Genç ve mutlu bir yosma gibi başını geri atarak kestane ve fındık ağaçları ile gölgelenen ebedi yeşil fundalıklara sırtını dayar, yeşil gözlerini süzerek, Karadeniz'in hırçın yalvarışlarını dinlerdi. Karmızı kiremitli damlar, denize uzanmış ayaklarını, akşam serinliğinden korumak için, yeşil kadife robu üzerine atılmış bir ipek şal gibi parlaktı.
"Bu âna kadar bir kozanın ince ağlar içinde hapsetmişim kendimi," diye başını salladi. Fakat bir İpekböceği kadar bile faydam olamamıştı. Artık hiç olmazsa bir kelebek olmak, bir kelebek kadar kısa fakat uçarı bir hayat sürmek istiyordu.