Jack London gerçekten çok derin hislerle, duygularla etkileyici kitaplar yazan çok farklı bir kalem. Bu kitapta da bunu aynen hissettim. Öyle bir yazma yeteneği var ki, dokunduruyor, duygulandırıyor. "Martin Eden", "Beyaz Diş" adlı kitaplarında bunu özellikle deneyimlemiştim; duygularıma epey dokunmuşlardı. Eserlerinde bariz bir içtenlik ve duygu var, bu da onu çok farklı yapıyor.
Kitap 100 yıl önce yazılmış ama günümüzü o günlerden görmüş...
Covid-19 ile mücadele ettiğimiz şu günlerde okuyunca hele bambaşka bir anlam kazanıyor. Covid-19 ile kıyaslayınca, aşırı derecede ölümcül olan, milyarlarca insanı öldüren, "Kızıl Veba" salgını anlatılıyor kitapta. Bu salgın belirti göstermeyle birlikte sadece 1-2 saat içinde öldüren amansız bir salgın! Bir şey farkettim ki, Covid-19 böyle bir salgına kıyasla aşırı derecede masum kalıyor; acaba "Kızıl Veba" gibi bir salgın olsa ne yaparız? Bunu düşünmek, hayal etmek bile bir zevksizlik sanırım...
Hikayeyi, salgın öncesinde profesör olan bir akademisyen anlatıyor. Salgında etrafındaki herkesi kaybeden, mucize eseri kurtulan ve tek başına kalan "Granser" isimli profesör...