Filistin'e ağlayan AKPliler için bir not: Yerleşimci işgalciliği bir gün size ait olan evinizin kapısının bir yabancı tarafından çalınarak, burası artık benim denilip evinize el konulmasıdır. Örgütlü hırsızlıktır yani. Şimdi bunun bir gün bir belediyenin kapısına dayanılarak, bu belediye artık bizimdir! denilmesinin, Kürt'e ait olanın çalınmasının yerleşimci işgalcilikten farkı nedir?
Malum "Kürt'ün malıdır, nasılsa çalarız" diye 3 dönemdir normalleştirilmeye çalışılan bir hukuksuzluk deryası içinde Kürt halkı. Az önce halkın parasını tek bir emek harcamadan, tek damla alınteri dökmeden harcayan bankamatik işçilerinin aileleri "kayyum" diye dövünürken bir benamus şöyle yazmış:
"Nasıl olsa yakında kayyum atanacak, oğlunuz biraz dinlensin!"
Çok çalışmışlar gibi!
Hırsızın utanmadığı, onun "normal" olduğu bir yerde utanmak yine bize kalıyor.
Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra Türkiye, gerçekçi bir tehdit analizi yapamadı. Dünya 1990'lardan itibaren köklü değişimler-dönüşümler yaşarken Türkiye bilindik -Batı'ya/NATO'ya dayalı politik- askeri ezberini hiç bozmadı.
İşte ... Bu nedenle kafamızın üstüne çakılıp duruyoruz.
We may test the hypothesis that the State is largely interested in protecting itself rather than its subjects by asking: which category of crimes does the State pursue and punish most intensely—those against private citizens or those against itself?
---
Devletin tebaasından ziyade büyük ölçüde kendisini korumakla ilgilendiği hipotezini şu soruyu sorarak test edebiliriz: Devlet hangi suç kategorisini en yoğun şekilde takip ediyor ve cezalandırıyor - özel vatandaşlara karşı olanlar mı yoksa kendisine karşı olanlar mı?