Sanat alanının tüketim alanından keskin sınırlarla ayrılmış olarak kendi mantığını izlediği dönemde sanattan beğenilirlik beklenmiyordu. Sanatçılar ticaretten uzak duruyordu. Adorno'nun sanatın “dünyaya yabancılık” olduğu şeklindeki ifadesi henüz geçerliliğini koruyordu. Beğenilirlik sanatı bu anlamda bir çelişkidir. Sanat yabancılaştırmak durumundadır, rahatsız, huzursuz etmeli, hatta acı vermelidir. Mekânı başkalaştıran yerlerdir. Memleketi yabancılaştırır. Sanat eserine halesini veren tam da bu yabancılıktır. Acı, tamamen farklı olanın giriş yaptığı yarıktır. Tamamen farklı olanın olumsuzluğudur sanatın hakim düzene bir karşı-anlatı oluşturmasını sağlayan. Beğenilirlikse aynı olanı sürdürür.
Qəribədir. Bu gün meh də yoxdur. Uzaqdakı dağlar, deyəsən, xəyala dalıblar. Heç milçəklərin də səsi gəlmir. Başımızın üstündə portağalar ağacları nəfəs alıb-verir. Niyə belə sakit, belə gözəldirlər?
Beğeni yargılarını belirleyen mutlak iyi veya mutlak güzel yoktur. Güzel denilen, yalnızca bir etki, bir izlenim, dolayısıyla keyif veren bir tecrübedir. Bir şey, güzel olduğu için hoşumuza gitmez, hoşumuza gittiği için güzeldir. O hâlde, sanki bu tür sıfatlar kendi başlarına birer varlıkmış gibi onlardan bahsetmenin anlamı yoktur. Şeylerin ne olduğunu, nasıl göründüğünü belirleyen, hislerimizse beğeni yargılarının kaynağı olarak hazzın üzerine düşünmek lazımdır.