Bu Sahneyi gün gün saat saat hazırladım
Geçit düz ve geniş diğer taraftaki kirişi kır
Kollarında bir ada buldum
Gözlerinde bir ülke
Zincirleyen kollar
Diger taraftaki kirişi kır
Claudel meramını açıklamak için, Bremond’dan ziyade Valéry’yi anımsatan
terimlerle iki dil tarzını birbirinden ayırarak işe başlar: Gündelik düzyazı dili
nesnelere yalnızca “bir tür portatif ve kaba indirgeme” verir ve öyle ki gündelik düzyazı dilinin sözcükleri yalnızca “para gibi sıradan bir değere” sahiptir.
Bir şair ise dili sözcüğün emrine sunduğu tüm bu ses hayaletlerinden hem anlaşılabilir hem de lezzetli bir resim oluşturmak için kullanır. Şiirin “müziksel”
işlevi seslerin tekrarı, hecelerin uyumu, ritmin düzenliliğinden oluşan prozodik bir şarkıdır: Ruhun çalışan, gündelik ve hizmetkâr kısmı bu şekilde boyun
eğdirilip meşgul edildiğinde, Anima sonsuz derecede hafif ve hızlı bir adımla saf şeylerin ortasında özgürce hareket eder. Bu cümleyle Claudel, saf şiir kavramını şiirin diline bağlayan Valéry’yi o “ses hayaletleri” ile baş başa bırakır. Claudel “Anima saf şeylerin ortasında özgürce hareket eder.” dediğinde, saflığı şiire değil, şiirin nesnesine atfetmektedir ve şiirsel bir “fikir” ile kastettiği de budur.
Başın öne eğilmesin,
Aldırma gönül, aldırma;
Ağladığın duyulmasın,
Aldırma gönül, aldırma...
Dışarda deli dalgalar
Gelip duvarları yalar;
Seni bu sesler oyalar,
Aldırma gönül, aldırma...
Görmesen bile denizi,
Yukarıya çevir gözü:
Deniz gibidir gökyüzü;
Aldırma gönül, aldırma...
Dertlerin kalkınca şaha
Bir küfür yolla Allaha...
Görecek günler var daha;
Aldırma gönül, aldırma...
Kurşun ata ata biter;
Yollar gide gide biter;
Ceza yata yata biter;
Aldırma gönül, aldırma...