Profil
Devlet dediğimiz zaman, esas itibariyle hem bir 'fikir' ve hem de bir 'yapı' olarak idrak edilebilir fenomenal bir varlık alanından söz etmiş oluruz. Kendi idrak ve şuur dünyamızın ihsasları ile bakarsak bizim için devlet, her şeyden evvel bu topraklarda bin seneye yakın bir zamandan beri sahip olduğumuz milli hükümranlık demektir. Bir anlamda, müstakil siyasî varlığımızın ifadesidir
Yahya Kemal, zekā, bilgi ve dirayetiyle hem devlet adamlığının, hem de ilim adamlığının eşsiz timsallerinden biri olan Ahmed Cevdet Paşa'yı anlatırken şöyle der: "Milleti ve milletin ferdlerini devlete fedâ etmez ve müdâfaa etmeğe koyulur, devleti [ise] sokak ihtilälinin karşısında üstün tutar. Cevdet Paşa'nın bu tavrında bizim devlet ve devlet adamlığı geleneğimizin bir anlamda 'ideolojik' muvazenesini görürüz. Bilhassa içerisinden geçmekte olduğumuz siyasî ve toplumsal süreçte, bu 'ideolojik muvazene'den ciddî bir eser kalmamış gibidir. Bu halin asıl sebebi, önümüzdeki mesele ile ilgili temel kavramlar hakkında yaşanan zihnî bulanıklık ve fikrî hamlıktır. İkinci olarak, siyasî-toplumsal mühendislik araçlarını tekelinde bulunduran oligarşik iktidar, bu zihnî ve fikrî olumsuzlukları sömürerek düpedüz yanlış bir şuur yaratmaktadır.
Reklam
Milliyetçiliğin evrensel gerçekliğini teşkil eden sacayağının milli kimlik inşası, milli bekâyı temin ve milli menfaatlerin kollanması olduğunu biliyoruz. Bizim milliyetçiğilimizin bu evrensel gerçekliğe katkısı, millet iradesinin üstünlüğü ile millet fertlerinin hak ve hürriyetleri esasına dayanan çoğulcu demokrasiyi vazgeçilmez telâkki etmesidir. Türkiye'deki, 'halka rağmen halkçılık' ve 'milleti adam etme' türünden jakoben, bürokratik elit milliyetçiliği ile Türk milliyetçiliği arasındaki temel farklılıklardan biri de budur.
Halbuki, benim gibi hasbelkader devlet memuriyetinde bir müddet bulunmuş olan hemen hemen herkes bilir ki, bizim bürokrasinin 'yok' dediği şeylerin hepsi istenirse 'var' olabilecek şeylerdir. Bürokrasinin 'yok' demesinin anlamı, aslında, ya 'yoklama'dır, ya 'sen yolcusun ben hancı' veya 'var ama sana yok' anlayışıdır. Yoksa bizim bürokrasi, canı isterse tekeden süt sağar.
İktidar ve yahut devlet kavramları, az veya çok milliyetçiliği gerekli ve hatta zarurî kılan bir mahiyet taşır. Devlet iktidarının değişmez sahibi pozisyonundaki bürokrasi gibi siyasî iktidara gelen her nevi kadro da milli menfaat ve bekânın gerekleri ile fiilen yüz yüze geldiği için gayrıihtiyarî olarak milliyetçi refleksler sergilemekten hâli kalamayacağını kısa zamanda farkeder. Dünyada geçerli olan siyasî sistem millî devletler arası münasebetlere dayalı karakterini sürdürdüğü müddetçe başka türlüsünü düşünmeye de imkân yoktur. İktidarı alıncaya kadar 'komünist toplum' hülyası ile çırpınan komünist ve sosyalist elitlerin, iktidara geçince, teoride 'karşı devrimci' dedikleri milliyetçilerden daha 'milliyetçi' politikalara yönelmeleri de aynı sebepten ileri gelmektedir. Sosyalist mücadeleler tarihinde 'sürekli devrim' ilkesine bağlı kalanların sürekli olarak tasfiye edilmeleri de yine bu sebeptendir.
Özgürlük isteyen gençleri cayır cayır acımadan asan diktatoryal yapının ikinci elemanı olan Reisi için 1 günlük milli yas ilanı hangi çetrefilli ilişkinin getirisidir?! Reisi gibi bir zalim için bile Türkiye'de 1 günlük milli yas ilan eden siyasal islamcı iktidar güruhu başka hangi liderler için ulusal yas ilan edecek acaba?!
Reklam
Coldplay - Baraye
youtu.be/hI7Z1acfbIE youtu.be/8MRrlyVT8qc sokaklarda dans edebilmek için, öpüşürken korktuğumuz için, kızkardeşim için, kız kardeşin için, kız kardeşlerimiz için,
Asla hatırımızdan çıkartmamalıyız ki, çâreyi, Edirne ile Kars'ın arasında değil de Brüksel'le Vaşingtın'ın arasında arayanlar, son olmayacak başka krizlere, bilerek veya bilmeyerek şimdiden zemin hazırlamaktadırlar.
İçimizdeki bilgisiz hırsızlarla dışımızdaki bilgili hırsızların, "globalleşen dünya" teraneleri arasında bu ülkeye hediye ettikleri Kasım ve Şubat krizleri son değil başlangıç olabilir.
Hele hele Türkiye gibi, müzmin iç ve dış borç yükü altında üretim, ihracat ve büyüme yeteneğini büyük ölçüde kaybetmiş ülkelerde, serbest malî piyasa rejimi, ucuz ve hızlı fon yaratma gibi bu sistemden beklenen müsbet gelişmelere çoğu zaman imkân vermez. Tam aksine, son iki krizin de açıkça gösterdiği gibi daha ziyade fon, yani kaynak kaçışına ve spekülatif kârlara aracılık eder.
1,000 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.