Ne olursa olsun beni böyle yalnız bırakmanı unutmayacağım. Senin için onca çabama karşılık bir hiçe sayılışımı, herkese adeletli olup beni hakettiğim yere koymayışını, sensiz çırpındığım gecelerde kendi gururumu hiçe sayıp hevesle sana koştuğum zaman ağlayarak geri döndüğüm geceleri senin için bunca çaba verirken karşılığını alamayışımı asla unutmayacağım. Sen bana hakkım olanı sadece hata yaptığımda verdin ama nedense çabalarımın hakkını alamadım. Tamam dedim verir dedim kırıldım içten içe yok olma eşiğine geldim ama ben yine de sen dedim. Her şey geçiyor ama sen geçmiyorsun dedim. Geçmeyen tek şey yaranmış, bana yaşattığın acılarmış. Ben artık senin acılarına katlanamıyorum her defasında sana deli gibi koşarken kalbi kırık bir şekilde geri dönmeye dayanamıyorum. Ben artık yoruldum. Beni istemeyişine, kapının dışına koyuşuna, her defasında kırışına. Çok yordun kalbimi. Bu vicdanla yaşayabilecek misin?
Sosyal medya, bize başkalarının neler yaptığını göstererek statü endişemizi yükseltiyor ve bir sosyal platform üzerinden sanal dünyayla bağlantı kurmazsak bir şeyler kaçıracağımız korkusunu tetikliyor. Sosyal medya obsesyonumuz gibi, adrenaline, çalışıyor ve bir şey yapıyor olma duygusuna da bağımlı hale gelebiliriz. Çalışmanın kompulsif (zoruntulu) doğası sadece kimliklerimize dokunmakla kalmıyor, zevk merkezlerimize, heyecan, kovalama ve coşku alanlarımıza da temas ediyor. Bizi, olan bitenlerle bağlantıya sokup derinlemesine düşünme becerimizi azaltıyor.
They have to stop pretending that they are friendly nerd gods building a better world and admit that they are just tobacco farmers in t-shirts selling an addictive product to children. Because let's face it, checking your likes is the new smoking.